27 Ağustos 2016 Cumartesi

Ödemiş Köftesi Tarifi

Merhabalar sevgili okurlar, bugün sizlere İzmir'in meşhur köftesi olan ödemiş köftesinin tarifini paylaşacağım. Ödemiş köfte diğer köfteler gibi içine bayat ekmek\galete unu girmiyor, Onun yerine irmik giriyor...

Ödemiş Köftesi Tarifi

İrmiği genellikle tatlılarda çok kullanırız. Ancak köfte içinde de en az tatlılara yakıştığı kadar yakışıyor. Bence görüntüsü dillere destan, lezzeti olay olan ödemiş köftesinden sizlerde yapın. Pişman olmayacaksınız....


Ödemiş Köftesi Tarifi

 Ödemiş köftesi malzemeleri

  • Yarım kilo kıyma
  • 1 Çay bardağı irmik
  • 1 adete kuru soğan
  • Kimyon
  • Karabiber
  • Tuz 
  • Tere yağ
  • Toz kırmızı biber 
  • Yarım ekmek (siz bu ekmeği bayat ekmekleri değerlendirmek için, bayat ekmeklerden kullanın)
  • Domates
  • Maydanoz

Ödemiş köftesi nasıl yapılır?

İlk olarak kuru soğanı alıp, bir rende ile rendeleyin. Daha sonrada yoğurma kabına kıymayı, irmiği, baharatlarını ve biraz önce rendelediğiniz soğanı da ekleyip, yoğurun.

Köfte harcınızı bir güzel yoğurup hazırladıktan sonra dinlendirmeden hemen harçtan parçalar koparıp, parmak şeklinde şekiller verin. Aşağıdaki kolajda gözüküyor...

Ödemiş köftesi nasıl yapılır?

Tüm ödemiş köftesi harcını parmak şeklinde şekiller vererek hazırladıktan sonra üzerini streç film ile kaplayıp, buzdolabına kaldırın. En az bir yarım saat kadar dinlendirin. Burada ödemiş köftesinin bir başka özelliği köfteyi dinlendirmek. Onun için siz bu köfteleri gece yapın, sabaha kadar buzdolabında dinlendirin. Yada sabah yapın ve akşam yemeği saatine kadar dinlendirirseniz köfteniz daha güzel olur.

Köfteyi kızartacağınız zaman ilk olarak bir tavada tereyağı ve toz kırmızı biberi alıp, eritin. Sonrada yarım ekmeği (siz bayat yarım ekmek kullanacaktınız unutmayın) ortadan ikiye kesip erimiş olan tereyağınıza bandırın. Ekmeğin her tarafına kırmızı toz biberli tere yağ ile yağladıktan sonra istediğiniz şeklide kesip, servis tabağının en altına döşeyin.

Köftelerinizi de döküm bir tavada her tarafı eşit şekilde kızartın. Sonrada kızarttığınız ödemiş köftelerini de tereyağlı bayat ekmeklerin üzerine dizin.

En son üzerine domates dilimleri ve maydanoz ile süsleyip, servis edin. Afiyetler olsun...


Ödemiş köftesi nasıl yapılır?

Bu arada bu ödemiş köftelerini isterseniz mini bir piknik yapacağınız zaman enlemesine ortadan ikiye bölüp, tere yağ ile yağladığınız ekmeğin içine ödemiş köftesini koyup, ekmek arası ödemiş köftesi hazırlayabilirsiniz. Sonrada ailecek yaptığınız mini pikniklerde yanında bir tane ayran ile afiyetle yiyin. Gerçekten de çok güzel oluyor. Biz genellikle parklarda piknik yapacağımız zaman piknik menümüz ekmek arası ödemiş köftesi ve ayran ikilisi oluyor.

Yapacak olanlara şimdiden kolay gelsin ve afiyetler olsun...


25 Ağustos 2016 Perşembe

Tokideki Ses'in Hayatındaki Yeni Mucize

Merhabalar arkadaşlar, bugün sizlere, dün haberdar olduğum bir müjdeyi paylaşmak için geldim...


hamile olduğumu öğrendiğim akşamı babamız hemen bir pasta aldı. Ve küçük çaplı bir kutlama yaptık. :)


Yaklaşık 3 ay önce biz ailecek evimize yeni bir nefes, yeni bir kalp atışının girmesini çok istedik. Aslında bu düşünceye daha 6 ay önce Efe'nin ''anne neden benim bir kardeşim yok? Herkesin kardeşi var; ama benim yok'' demesi üzerine kafama takılmıştı. Ancak pek üstünde durmamıştım.

Çekirdek ailemiz ile yaptığımız her muhabbette devamlı yeni bir çocuğun ailemize girmesi hakkındaki konuşmalarımız üzerine düşündümde; sanki biz evimize yeni meleğin girmesini -ailecek- çok istiyoruz... Bunun üzerine okulların kapanması ile birlikte bu konuyu ciddi ciddi konuşup, kararlaştırdık. Evet yeni bir mucize istiyorduk!. Ancak bu yeni mucizenin bizim hayatımıza mutluluk ve hayır getirmesini istiyorduk. O yüzden her namaz arkasında ''Allah'ım hakkımızda hayırlı ise nasip et. Hakkımızda hayırlı değilse nasip etme'' diye dua ettim. Binlerce kez şükürler olsun ki, Rabbim nasip etti. İnşallah hayırlısı ile dünyaya sağlıklı ve sıhhatli olarak gelir... (hani amin yok mu?)

Hamile olduğumu nasıl anladım?

Yeni bir meleğin hayatımıza girmesine karar verdiğim andan itibaren her rengli oluşumda garip duygulara kapıldım. Tarifi imkansız bir duygu... Şöyle belirteyim ki; Ne hamile olmadığıma sevindim, nede üzüldüm. Sanki bir boşluğa düşmüş gibi hissiz kaldım.

Son iki haftadır. Üzerimde büyük bir gerginlik vardı. Devamlı duygu değişimi yaşadım. Bazen çok mutlu olup, kahkahalar ile gülerken; aniden yoktan sebeplere sinirlenip. Karşımdaki kişiye adeta 'neden gözünün üstünde kaşın var' diye çatmak istedim. Birde üzerimde aşırı yorgunluk ve halsizlik var ki, evlere şenlik. Mutfaktan su almaktan dahi yorulur ve soluk soluğa kalır oldum. İlk başlarda 'acaba havalar yüzünden mi böyleyim' diye düşünürken. Bu durumun üstüne pazar günü canımın aşırı tavuk döner çekmesi ve pazartesi günü kahvaltısında da aşırı mide bulantısı üzerine; kendi kendime teşhisi koydum. Ben hamile idim... Yalnız emin değildim, ya değilsem?..

Bu durumu kesinleştirmek için hemen en yakın ecza haneye gidip bir hamilelik testi aldım. Veeee bingo testi uygular uygulamaz hemen 3-4 saniye içinde iki çizgi nem net çıktı... Evet 3. bir çocuğa hamileydim!... :)

Hemen bu durumu çocuklarım ile paylaştım. Ki zaten onlarda yeni bir kardeşin hayatlarına girmesini yukarıda da yazdığım üzere aylar öncesinden konuşuyorlar ve istiyorlardı. O yüzden ikisi de çok mutlu oldu. Hemen beni kanepenin üzerine oturtup, Emir sırtıma kırlent koydu. Efe de hemen mutfaktan bana bir bardak su getirdi. Bundan sonra benim her istediğimi yapıp, onlar bana hizmet edeceklermiş. (ilerleyen aylarda bu düşünceleri değişecek mi? Yaşayıp, göreceğiz..)

Kocişko ise bana son bir haftadan beri sürekli bir test alıp, yapmamı istiyordu. Çünkü o yine benim 'yok hamile değilim' sözüme karşın; yine hamile olduğumu iddia ediyordu. Yine diğer çocuklarımda oldu gibi benim hamile olduğumu benden önce anladı. ;)
Ama biz yinede çocuklar ile konuşup, bu müjdeli haberi babamız eve gelince söyleyip, ondan bir tatil sözü almayı kararlaştırdık. Ve başardıkta. İnşallah kurban bayramında kısa bir tatil arası vereceğiz.

Şimdilik çok yeni olan hamileliğin keyfini yaşıyorum. Ancak ilerleyen aylarda neler yaşayacağımı yaşayıp, hep beraber göreceğiz. Bu arada tokideki sesin bloğunda bundan sonra zaman zaman hamilelik günlüğü yazıları şeklinde yeni bir seri olacak, haberiniz olsun. Yanlız bu hamile günlüğü serisi yanında yine diğer kategoriler enerjim ve sağlığım müsade ettikçe devam edecek, merak etmeyin...

19 Ağustos 2016 Cuma

Çocukların dışarıda oyun oynamasına izin veren annenin imtihanı

Bende bizim jenerasyon gibi sokaklarda oyun oynayan çocuklardandım. Tıp ki diğer çocuklar gibi öğlen yemeğini doğru düzgün evde yemez. Annem her defasında 'gel de doğru düzgün yemek ye' sözlerini tınlamaz, ekmek arası bir şeyler ister. Sonrada elime aldığım dürümü ısıra ısıra dışarı çıkıp. Oynadığım oyuna kaldığım yerden devam ederdim. Akşam ezanına kadar oynama sürem olur. Ezanlar okununca koşa koşa eve giderdik.

Sokakta oyunlar oynayan çocuklar olarak bizlerin ne kadar şanslı olduğumuzu hemen hemen her pedagog yazdığını da gördükçe; çocuklarımı sık sık dışarı çıkardım. İlk başlarda küçük oldukları için kendi başlarına sokağa bırakmaz, benimle birlikte indirirdim. Özellikle Emir'i 8 yaşına kadar arkadaşları ile birlikte aşağı indirmedim. Ama bu durum Efe için daha erken oldu 5,5-6 yaşlarında abisi ile birlikte onları sokağa çıkmasına izin verdim. Gerçi bunda etrafında oyun alanları olan bir sitede oturmamızın da etkisi büyük.

Sokakta çocuklar oyun oynayınca ekrandan uzaklaşıyor, arkadaşları ile sosyalleşiyor, annesi olmadan kendi başının çaresine bakmayı öğreniyor gibi bir sürü artıları var. Ancak bunun yanında duyduğumuz çocuk tacirleri, organ mafyaları gibi bir sürü embesil insanlarda sokaklarda olduğu için ister istemez biz analar; korkarak çocukların aşağı inmesine razı oluyoruz.


Çocuklar her aşağı inme zamanlarında onlara: ''aman sitenin etrafından uzaklaşmayın, biri sizi çağırırsa yanına gitmeyin, biri size dokunursa bağırın, kimsenin verdiğini yemeyin/içmeyin, birbirinizle kavga etmeyin, Emir kardeşini gözünün önünden ayırma, Efe abinin sözünü dinle, biri size bir şey derse gelin bana söyleyin'' gibi ardı sıra sıralan tembihlerimi de ettikten sonra çocukları aşağı inmesi için bırakırım. Çocuklar aşağı inince hemen ya yemek yapmaya koyulur, yada evi temizlemeye başlarım. Ancak benim veletler her 10 dakika da bir Emir; bir 10 dakika sonrada Efe zile basıp, ya birini şikayet eder, yada evden su, oyuncak ve yiyecek gibi bir şeyler ister. İsterseniz sizlere dün yaşadığımız günü özet olarak yazayım da benim ne demek istediğimi anlayın...

Çocuklar sabah hemen sitenin önünde olan kur'an kursuna sabah 9,15 gibi kahvaltı yapıp gittiler. 12,30 da tekrar eve geldiler. Onlar eve gelince hemen sofrayı hazırlayıp, birlikte yemek yedik. Sonra kursta neler öğrendiklerini ve neler yaptıklarını bana sırası ile anlattılar. Tabi bunun yanında birbirlerini şikayet edip, ispiyonlama da var. Sonra günlük bir saat tablette oyun oynama saatlerini kullanmak istediler, izin verdim. Süreleri bittikten sonra her 'hadi kapatın,. Zamanınız doldu' ikazlarıma 'anneea bir 5 dakika dahaaa!' diye bir 10-15 dakika daha uzatıyorlar ki, ona da ayrı gıcık oluyorum. Sanırım bununla ilgili ayrı bir yazı yazsam daha iyi. Çünkü bu konuda da çok dertliyim, çoookk!...

Neyse efendim ben bizimkilere zar-zor tableti kapattırıyorum. Zaten bu sırada da bizim kapı zili çalar ve komşunun çocukları 'Emir ile Efe aşağı inebilir mi? Aşağıda top oynayacağızda' diye... Bizimkiler arkadaşlarının seslerini duyunca hemen koşup, gelip, İkisi bir ağızdan 'annea ne olur izin ver, aşağı inelim, n'olur n'oluuuuuur!' diye ısrarlarına razı olup. 'tamam gidin ama, sitenin yanından uzaklaşmayın, kimsenin yanına gitmeyin, kimsenin verdiği bir şeyi yiyip\içmeyin' diye sıralamaya başladığımda ikisi bir ağızdan tamam biliyoruz. 'biri bize dokunursa annne! diye bağıracağız, kavga etmeyeceğiz' diye benden önce tembihlerimi, benimle dalga geçerek sıralama başlarlar. Şımarık veletler ne olacak ;)

Onlar arkadaşları ile birlikte aşağı inince bende hemen akşam yemeğini yapmaya koyulmak için mutfağa geçer geçmez; hemen kapı zili yine çalar. Kapıyı açarım karşımda Emir...
'Ne oldu evladım, niye geldin? Kardeşin nerede?' sorularıma.
'anne kardeşim, arkadaşlarım ile birlikte beni bekliyor. Ben top almaya geldim.' diyerek topunu alır gider. Tabi ben yine arkasından dikkatli oynayın. kimse ile kavga etmeyin diye hemen bir iki ikaz daha yükleyip, kapıyı kapatır. Sonrada tekrar mutfağa geçip, ne yemek yapsam diye düşünmeye başlarken bizim kapı zili yine çalar. Bu sefer Efe...
'ne oldu Efe?' 'anne abim beni oynatmıyor?'
'git abini bana çağır' Efe koşarak giderken, yavaş git, düşeceksin, dikkatli ol. Diye hemen arkasından yine ufak çaplı bir ikaz uyarısı yapar sonra tekrar akşam için ben n'yapacaktım? diye düşünmeye koyulur koyulmaz. Yine kapı zili çalar. Emir ile Efe...
Emir: ne var ya annne!
Ben: kardeşini de oynat. Yoksa aşağıda top oynamanıza izin vermem.
Emir:Ama kardeşim oyunumuzu bozuyor, onu oynatmam, banane bananaeeee!
Ben: O zaman sende oynayamazsın. Efe sende oyun bozarlık yapma. Doğru düzgün oyun oyna. Yoksa bir daha aşağı inmenize izin veremem.
Efe:Tamam anne düzgün oynayacağım. Ama abim de beni oynatsın. Hemen Emir'e bakarım.
Emir: İyi tamam oynasın. Ama oyunumuzu bozarsa, hemen oyundan çıkartırım. Hemen Efe'ye bakarım
Efe: İyi tamam. Bozmayacağım..

Der ve ikisi birden aşağı iner.

Ben yine ne yemek yapacaktım?' sorusunu düşünmeye kaldığım yerden devam ederken. Köfte patates yapmaya arar verir. Kıymayı derin dondurucudan çıkarıp, patatesleri soymak için almaya gidip, alır. Sonrada müzik açıp, elime bıçağı tam almışken. Kapı yine zııır zırıır çalıyor. Hemen kapıyı açar. Bu sefer karşımda Emir, Efe ve mahallenin diğer çocukları 'susamışlar'

Her çocuğa teker teker su verip, susuzluklarını da giderdikten sonra onlar, aşağı iner. Bende hemen bıçağı elime alıp, patates soymaya koyulurum. Bu sefer aşağıdan Emir 'annneeaaa! annneeeaaa!' diye bağırıyor. Balkona çıkıp: 'Ne oldu?'
Emir: anne kardeşim yine şımarıyor. Oyunumuzu bozuyor. Kardeşimi yanına çağır.
Ben: Efe bak doğru düzgün oynamazsan; bu sefer abine izin verir, sana vermem...
Efe: Ama ben top oynamak istemiyorum, su tabancası ile oynamak istiyorum.
Ben: İyi tamam sana su tabancanı vereceğim, ama abinlerin üzerine su sıkma ağaçlara ve çiçeklere su sık tamam mı?
Efe:Tamam
Su tabancasının içine su doldurup, balkondan aşağı atarım. Aradan bir 5 dakika geçmeden yine kapı zııır zırıır. Bana ufaktan ufağa gelmeye başladılar içimden 'la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim' diyerek kapıyı açar. Karşımda Efe, elinde su tabancası, sırıtarak 'su doldur'
Sinirle suyu doldurur eline de bir litrelik pet şişesi verip, gönderirim. Bu sefer hemen patatesleri hızlı hızlı soyup, yıkamak için mutfağa götürüp, yıkar. Sonra tekrar salona geçerken yine zil zıııır zıııır çalar. Hemen kapıyı açarım. Emir ile Efe 'anne arkadaşların bakkaldan dondurma alacaklar. Bizde istiyoruz bize para ver' Madem arkadaşları alıyor. Onların yanında mahçup kalıp, onların ağzına bakmasınlar diye, dondurma parasını verir ve gönderirim.
Sonrada hızlı hızlı patatesleri doğramaya koyulurum. Patateslerin doğranmasını, bitirdikten sonra mutfağa tekrar geçip, patateslerin içine su doldururken kapı yine zıır zııır çalıyor. Kapıyı aç. Karşımda Efe. Elinde boş pet şişesi ve su tabancası ile birlikte artık bunlarla oynamayacakmış. Oyuncaklarını koymaya gelmiş. Elinden oyuncaklarını alır ve gönderirim.

Sonra çocuklara birde tatlı niyetine puding yapayım diye puding yapmaya koyulurken yine kapı zııır zııır... Kapıyı aç Emir.
Ben: Ne var..
Emir: Hemen ayakkabılarını çıkararak çişim geldi.
Tuvalete gidip, çişini yapıp sonra yine çıkar. Aradan bir 3 dakika geçmeden bu seferde Efe 'çişim geldi' diyerek eve girer. Oda tuvaletini yapıp çıkar... Gibi uzarr gider...

Güya sokakta oyun oynayan çocukların analarına 'ohh ne rahat. Bebeleri dışarı bırakıp, kafa dinliyor' diye düşünülür ya. Vallahi tamamen yanlış düşünce. Çocuğu evde ekran başında olan ana daha rahat. Çünkü çocuklar ekran karşısına geçince saatlerce ne çişleri geliyor, ne acıkıyorlar, ne susuyorlar, nede o oyunu oynamaktan sıkılıyorlar. Saatlerce, ne kadar izin verirsen ekranın karşısında çakılıp, kalıyorlar. Ama sokağa çıkan çocuk. Evde iken hiç aklına gelmeyen acıkma ve susması sık sık aklına gelir, zırt pırt eve gelip gelip gidiyorlar!

Buda demek oluyor ki. Eveet biz anaların saçları kafalarında diken diken oluyoor, hatta bir ara gözlerinden alevler fışkırıyor; ama en azından çocuklar ekran karşısında bırakmayıp, sokağa saldığımız için çocukların çocukluğunu yaşamasına izin vermiş olduğumuzu düşünerek avunuyor ve bu duruma katlanıyoruz...


15 Ağustos 2016 Pazartesi

Vişneli Prenses Tacı Tatlısı Tarifi

Merhabalar arkadaşlar, bugün sizlere yaz tatlısı çeşitlerine yeni bir tarif eklemeye geldim. Bu tarifte vişnenin verdiği hafif mayhoşumsu tadı ile birlikte irmiğin uyumu ağızda lezzet bombası yaşatacak.

Vişneli Prenses Tacı Tatlısı Tarifi

Tatlı-mızın adı:Vişneli prenses tacı tatlısı,.. Gördüğünüz üzere adı ve görüntüsü harika! Eeee bu tatlının lezzetinide biraz önce kelimelerin elverdiği şekilde anlattığım üzere enfes bir şey. O zaman ne duruyorsunuz? Vişneli prenses tacı yapsanıza! Vişneli prenses tacı yapsanıza! :P (Tamam tamam sululuğu bırakıp, tatlının tarifini vereceğim)


Vişneli prenses tacı tatlısı malzemeleri

Vişne soso için:
  • 3 su bardağı vişne suyu
  • 1 çay bardağı şeker
  • 3,5 çorba kaşığı nişasta

İrmikli muhallebisi için:
  • 3 su bardağı süt
  • 6 yemek kaşığı irmik
  • 6 yemek kaşığı şeker
  • 1 paket vanilya
  • 1 tatlı kaşığı tereyağ

Vişneli prenses tacı nasıl yapılır?

Evinizde vişne varsa bir avuç dolusu kadar vişneyi üç buçuk su bardağı suda bir kaç dakika kaynatıp, süzün. Yada benim daha önceden verdiğim konsantre vişne suyundan bir üç su bardağı vişne suyu alıp, yapın. Ben bu tarifi öyle yaptım.

Vişne suyunun içine nişasta ve şekeri de ekleyip, iyice karıştırarak ocağın üstünde kıvam alana kadar pişirin. Vişneli prenses tacının vişne sosu kıvam aldığında ocağın altını kapatıp, ılımaya bırakın. O esnada kullanacağınız kalıbı su ile ıslatın. Ben silikonlu kek kalıbını kullandım. Siz zevkler ve imkanlar çerçevesinde istediğiniz kalıbı tercih edebilirsiniz. Ilıyan vişne sosunu ıslatılmış kalıbın içine dökün. Sonra hemen buzdolabına kaldırıp, dinlenmeye bırakın.

Vişne sosunuz buzdolabında dinlenirken; sizde irmikli muhallebiyi yapmaya koyulun. Süt irmik ve şekeri ekleyip, yine karıştırarak muhallebi kıvamını alana kadar pişirin. Sonrada ocağın altını kapatıp, tereyağ ve vanilyasını ekleyip, iyice çırpın. Bu çırpma işlemini irmikli muhallebinizde topaklanma olduysa bir mikser ile de yapıp, pürüzsüzleştirebilirsiniz. 

Vişneli Prenses Tacı Tatlısı Tarifi

İrmikli muhallebide hafif ılıyınca, buzdolabında dinlenen vişne sosunun üzerine döküp, üzerini düzleyip, buzdolabına kaldırın. Buzdolabında 5 saat (1 gece bekletirseniz daha güzel sonuç alırsınız) kadar dinlendirin. Sonrada bir servis tabağına ters çevirip, kalıptan çıkarın.

Sonrada sıcak bir akşamda sevdiklerinize ikram edip, önce onlarda iltifatlar alıp, sonra takdirler alın. ;) Benim gibi gazla çalışan annelere duyrulur!. :D

13 Ağustos 2016 Cumartesi

çocuklar ile birlikte izlenilebilecek filmler #5

Merhabalar sevgili okurlar;

bugün sizlere uzun zamandır paylaşmayı ertelediğim çocuklar ile birlikte izlediğimiz filmleri paylaşmak istiyorum. Yine izleyeli uzun zaman olan bu filmler birbirinden güzel ve eğlenceli. Çocuklar ile birlikte eğlenerek en az 3 saat kesintisiz film izlemek istiyorsanız; bu filmlerden birini izlemenizi tavsiye ederim. İsterseniz ilk filmimiz ile birlikte başlayalım.

Hayvan bakıcısı

Hayvan bakıcısı filminin konusu; hayvanların konuştuğu, 'beceriksiz' ya da 'kendisini beceriksiz gören' bir erkeğin 'adam olma' hikayesini anlatan bir komedi filmi.






Kız arkadaşına evlenme teklif ettiği gece reddedilen Griffin, o tarihten sonra kendini işine ve dolayısıyla hayvanlara adamış bir adam. Evet, bir hayvanat bahçesinin bakıcısı kendisi. Hayvanlar ondan çok memnun. Ama o kendisinden ve hayatından hiç memnun değil. Kız arkadaşı tekrar ortaya çıktıktan sonra onu yeniden elde etme derdine düşüyor. Bunun için mesleğini değiştirmesi ve hatta bambaşka bir adama dönüşmesi gerektiğini düşünüyor. Hayvanlar ise çok sevdikleri Griffin'e bu konuda yardımcı olabilmek için onunla konuşmaya başlıyorlar...




Griffin'in hayvanlarla konuştuğu bölümleri, bir bakıma kendi iç dünyasıyla hesaplaştığı ve değişmesi gerektiği fikrine vardığı bölümler olarak ele alabiliriz. Kızı bir şekilde elde ettikten sonra ise onunla asla mutlu olamayacağını anlamasından sonraki kısımları ise asıl 'olgunlaşma' hikayesi bölümü olarak düşünebiliriz. Mutluluğu uzaklarda aramayı bırakıp etrafına döndüğünde Griffin, mutlu olmak için değişmesinin değil, sadece kendisiyle barışmasının yeterli olacağını görüyor.


Bence 'kesin izlenmesi gereken bir film' diye düşünüyorum. Günümüzde şehirlerde hayvanlardan uzak yaşam süren çocuklarınız ile birlite izleyin. Çünkü bu komedi filmin en güzel artı yanı ise küfür ve argodan uzak. Buda çocuklar ile birlikte izlenilebilecek en güzel hayvan empatisini aşılayan filmlerden biri oluyor. İzlemeyenler kesin en kısa zamanda izlesin!


Müzede bir gece

Müzede bir gece filminin konusu ise; Eşinden boşanmış Larry hiçbir işte dikiş tutturamadığından eski karısı ve oğlu ile halen kalıcı bir bağ kuramamış üstelik büyüme çağının kapılarını zorlayan oğlu, annesinin nişanlısının mesleği brokerlığa gözünü dikmiş. Larry oğlunun elinden yavaş yavaş kaydığını görür görmez bulduğu ilk iş fırsatını geri tepmiyor. Görevi bir müzede gece bekçiliği yapmak. İlk başta kolay görünen bu görev, geceleri müzedeki tüm varlıkların canlanmasıyla zorlu bir hal alıyor…



Film düpedüz fazla ciddiye alınmaması gereken bir eğlencelik. Hakkını verelim ilk bölümlerinde bu görevi yerine getiriyor. Müzede Atilla’dan ilk insanlara kadar pek çok farklı varlık var; ama daha fazla çeşitlilik de yaratılabilirmiş sanki. Film böyle yapıp sadece tek bir geceye odaklansaymış daha eğlenceli de olabilirmiş kanımca.




Yine de 'Müzede Bir Gece' fazla zihin yormadan, çocuklar ile birlikte hoş vakit geçirebileceğiniz ve büyük kısmında vasatın altına düşmeyen bir komedi. Gece olunca canlanan küçük insanların yarattığı mizah da görülmeye değer bence.

Hansel ve Gretel cadı avcıları 


''Çocukken okuduğumuz/dinlediğimiz Hansel ve Gretel masalını hepimiz biliyoruzdur. Eşinin zoruyla Hansel ve Gretel'in babası, çocuklarını ormana bırakır ve çocuklar ormanda şekerden yapılma bir ev bulurlar. Eve girip cadının da yardımıyla karınlarını doyururlar. Daha sonra cadının asıl amacını öğrenirler ve cadıyı öldürmeyi başarırlar. ''


Masalımız burada bitiyor ve film bize masalı biraz değiştirerek çocukların hayatının devamında neler yaşadıklarını da anlatıyor; Hansel ve Gretel, cadıyı öldürdükten sonra bu işi bir meslek haline getirip cadı avcılarına dönüşmüşler. Kasabanın başkanı tarafından, kaçırılan çocukları bulup cadıyı öldürmeleri için işe alınan Hansel ve Gretel bu sırada ormana bırakılmalarının asıl nedenini de öğreniyorlar. Bunu tam olarak söylemeyi düşünmüyorum, söylersem filmin bütün büyüsü bozulacak; bu yüzden yalnızca masaldaki anne ile filmdeki annenin birbirlerinin zıttı olduğunu söyleyip geçeceğim :)




Film sinemalarde 3D olarak yayınlanmış. 3D'li yayın çocukları korkutabilirdi. Çünkü filmde Hansel ve Gretel farklı suratta çirkin ve korkunç cadıları öldürüyor. Ancak benim gibi evde bir internet sitesinde film izlerseniz. O sahneler insanın gözüne gözüne sokulmadığı için, çocuklar hiçbir şekilde korkmuyor, tecrübeye tabidir. Masal ve aksiyon sevene özellikle biz büyüklere siddetle tavsiye ederim. :)


Benim bugünlük film tavsiye yazım bu kadar. Allah nasip ederse bu akşam planımda yine çok güzel psikolojik, çocuklar ile birlikte izlenilebilecek bir film izlemek var. İzleyince filmden tahmin ettiğim şekilde etkilenirsem; paylaşmayı bekleyen diğer izlediğim filmlerden önce o filmi paylaşırım. ;)

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Unlu Patlıcan Kızartması Tarifi

Patlıcanı özellikle kızartınca yada közleyince daha çok severim. Ancak bizim ev ahalide bir o kadar sevmez :( Eee onlar sevmiyor diye, hiç patlıcan yemeyecek miyiz? Hiç yani....
Tabi ki de yiyeceğim. Hatta bugün sizlere balık tadında, lezzetli mi lezzetli -özellikle patlıcan sevengillerin- bayılacağı bir tarif vereceğim.
Evet evet tarif başlıkta da yazdığı gibi unlu patlıcan kızartması. Ben bu yaz unlu patlıcan kızartması tarifini, favori patlıcanlı tarifim ilan ettim. ;)


Unlu Patlıcanlı Kızartma Tarifi


Madem favori patlıcanlı tarifim ilan ettim. O zaman hemen tarifimi sizinle de paylaşacağım da sizlerde yapıp, tadına bir bakın. Bakalım sizde unlu patlıcan kızartmasını benim beğendiğim kadar beğenecek misiniz?...


Unlu patlıcanlı kızartma malzemeleri

  • 2 adet patlıcan
  • 2 adet yumurta
  • 3 yemek kaşığı un
  • 1 çay kaşığı dolusu kabartma tozu
  • 1 çay kaşığı tuz
  • Sıvı yağ

Unlu patlıcan kızartması nasıl yapılır?

İlk olarak patlıcanları 'alacalı' olarak tabir ettiğimiz şekilde soyun. Sonrada yuvarlak yuvarlak doğrayın. Soyma ve doğrama işlemleri bittikten sonra patlıcanların acılığının geçmesi için tuzlu suda biraz bekletin. Sonrada kurulayıp çıkarın.

Unlu Patlıcanlı Kızartma Tarifi

Patlıcanları tuzlu suda bekletirken bir kenarda da derin bir kabın içine yumurta,un, kabartma tozu ve tuzu ekleyip iyice çırpın. Kek kıvamında bir harç elde etmiş olacaksınız.
Sonrada tuzlu suda bekletip, daha sonrada süzüp, kuruladığınız patlıcanları tek teke sos bulayın...

Unlu Patlıcanlı Kızartma Tarifi

Bir tavada sıvı yağ kızdırın. Sonrada teker teker soto bulanan patlıcanlar kızgın yağa koyun; arkalı önlü kızartın...
Arkalı önlü kızartılan unlu patlıcan kızartmaları daha sonra kağıt havluya çıkartılıp, fazla yağını çektirin

Sonrada servis yapın. Immm leziz mi leziz, unlu patlıcan kızartmanız hazır...

Yapacak olanlara şimdiden kolay gelsin ve afiyetler olsun...

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Gözleri Bozulan Tokideki Ses

Merhabalar sevgili okurlar,

Benim lise yıllarında fark edip, ilk başta GÖZLÜK TAKMAYI güzel birşeymiş gibi düşünüp. Doktorun: ''Göz numaran 0,25 ile 0,75 sana dinlendirici yazacağım'' demesi ile çok sevinip, büyük bir hevesle aldırdığım gözlükleri 1,5 sene zar zor takıp, sıkılmıştım.

Sonrada göz doktoruma: ''Gözlük yerine, lens takmak istediğimi'' söylemiştim. (o yıllarda lens takımı yeni yeni moda oluyordu.) Göz doktorum: ''Bana, lense hiç bulaşmamam gerektiğimi; ama illaki ben lens takmak istiyorum desende lensi de yazabileceğini'' söylemişti. Tabi gençlik ve ergenlik yılları olunca. Hiç kimsenin sözünü tutmak istemiyorsun. Kafana bir şeyi koyduysan illaki onu yapacaksın yoksa, diğer türlü kurtlanır-sın :) Ayyy şimdi yazarken düşündüm de; ben Emir için dik başlı bu çocuk, kime çekmiş diyordum. Bu çocuk bana çekmiş ya!..

Ihım ıhım konuyu dağıtmadan kaldığımız yerden devam edelim. Doktorum lens kullanmakta ısrarlı olduğumu görünce lens yazmıştı. Tabi bu lens Seffah lenslerden... Lens takmakta hiç öyle düşündüğüm gibi olmadığını kullanarak bizzat test edip, anlamış ve yine 1 sene yada 1,5 sene kadar zar zor takıp; lens kullanmayı da bırakmıştım.



Nede olsa göz numaram o kadar büyük olmadığı için, benim için pek problem arz etmiyordu. Gözlüksüz ve lenssiz üniversite okudum... Evlendim... Ve hatta iki tane oğlum oldu. Onların gözlerinde problem oldu. Onlar için zaman zaman üzülüp, kahır-landım. Sonra çocuklarında daha büyük sağlık problemleri olanları görünce, kendi çocuklarımın haline şükredip, kahırlandığım için kendimden utandım. Gibi aylar, yıllar geçti gitti...

Daha ki bu seneye kadar. Bu sene yolda iken uzaktaki tabelaları okuyamadım. Televizyon izlerken, uzaktan televizyonda ki kişilerin yüzlerini tam seçemez oldum. Hatta sokakta bir tanıdık ile karşılaşınca (en kötüsü de o) o tanıdık yaklaşana kadar yüzünü seçemediğim için, doğal olarak sanki bir yabancıymış gibi tepki verince; her önüne gelen bana: 'çok havalı, burnu havada' diye düşünmeye başladı.

Bu şekilde örnekleri çoğaltılabilir... Durum iyice vahimleşince; geçen hafta çocukların rutin göz kontrollerinde bana da randevu aldık. Göz doktoruna girmeden önce göz ölçümü yapıldı. Sonrada doktor muhanesi yapıldı. Ve sonuç: Gözlerimden biri 1,25 diğeri ise 1,50 olmuş. Ayrıca nur topu gibi 0,75 de astigmatım olmuş.

Lise yıllarımdaki gözlük ve lens takma anımı bildiğim için doktorumuzdan hemi gözlük reçetesi, hemi de lens reçetesi yazmasını istedim. Gözlüğümü hemen göz polikliniğinin yanında ki optikten sipariş verip, aldım. Lens içinde hangi marka lens ve hangi renk lens (evet bu sefer renkli lens istiyorum) siparişi vermek konusunda biraz araştırma yapıp, daha sonra almayı düşünüyorum.

Not: Bilgisayarın karşına geçip, bu yazıyı yazmadan önce gözlüğümün fotoğrafını çektim. Daha sonrada gözlüğün camını silip, gözüme takıp. O şekilde yazı yazmayı düşünüyordum. Nede olsa gözlük camlarım bilgisayarın zararlı ışınlarına karşı koruyucu özellikli camlardan. Görelim bakalım gözlerimi nasıl koruyacak... Diye söylenirken; koruduğunu göremeden gözlüğün altındaki ince, şeffaf pilastik gibi bir şey koptu... Evet cumartesi 1, pazar 2, bugün 3 demeden gözlüğümün çerçevesini kopardım. :(

Efe benim bu halimi görüp: ''Anne daha dikkatli olman gerekiyor, öyle sık sık silmemen gerekiyordu. Bak gördün mü kırdın'' diyor...

Eee nede olsa tecrübe yaşla alakalı değil. Kuzum gözlük kullanma konusunda benden daha tecrübeli. Ondan öğrenecek daha çok şeylerim var, anlaşılan.... 

4 Ağustos 2016 Perşembe

Yörük Kime Denir? Ve Dığrak Yörük Şenlikleri!

Merhabalar sevgili okurlar, bugün sizlere Ramazan bayramı tatilinde katıldığım bir yörük şenliğini paylaşmak istiyorum. İsterseniz ilk olarak bilmeyenler için yörük ne demek? ona bir açıklık getireyim. Daha sonra devam ederim.

''Osmanlı İmparatorluğu tüm Balkanlar'da elde ettiği topraklara sahip olunması için sadece Türkmen/Yörükleri göndermiş ve görevlendirmiştir. Yörükler Anadolu ve Rumeli’de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve mevsimlere göre ova veya yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine verilen ad. Bunlara, Türkmenler adı da verilir. “Cesur, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam” gibi mânâları ifade eden “Yörük” kelimesi yerine, “yürük” kelimesi de kullanılır. Umumî olarak konar-göçer hayat yaşayan bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha çok göçebe Oğuz boyları için alem (özel isim) olmuştur. ''
Yörük demek yukarıdaki vikipedi açıklamasında da yazdığı gibi konar-göçer hayat yaşayan insanlara denir. Zaten yeşil çam filmlerinden 'boş beşiği' izleyenler yörükler hakkında az-çok fikri vardır.

1950 yılından beri artık göçebe hayatları neredeyse biten yörüklerin çoğu dağ köylerinde yerleşik hayatta yaşamaktalar. Özellikle Antalya ve çevresinde çok bulunmakta... Ancak Konya'nın Dığrak köyü de bir yörük köyüdür. Rahmetli anacığım da Dığrak köyünden; bir yörük kızıydı...

Yörük Kime Denir? Ve Dığrak Yörük Şenlikleri!

Dığrak köyü, Sultan dağlarına kurulmuş, çam ağaçları ile kaplı. Kırmızı topraklı bir dağ köyü. Devamlı büyük şehirlere ve Kıbrıs'a göç verdiği için; günümüzde Dığrak köyünde, bir avuç insan kalmış.
Yörük Kime Denir? Ve Dığrak Yörük Şenlikleri!


Ancak yörükler birbirlerine tutkun insanlar oldukları için; yeni jenerasyona da yörüklüğü anlatıp, öğretmek için her sene şenlikler düzenlenmekte...

Yörük Kime Denir? Ve Dığrak Yörük Şenlikleri!

Bu seneki yörük şenliğine bizde ailecek katıldık. Şenlik alanına kıl çadırları kurulup. Bulgur pilavı ve keçi etinden yapılmış kavurmalar kazanlarda pişirilip, gelen insanlara ikram edildi.

Yörük Kime Denir? Ve Dığrak Yörük Şenlikleri!

Ayrıca mehter takımı, seymenler ve folklorik halk oyunları oynanıp; ip çekme ve çuval yarışı gibi klasikleşen küçük yarışlarda yapıldı.

Yörük Kime Denir? Ve Dığrak Yörük Şenlikleri!

Birde Antalya'dan getirilen develer ile gelen konuklar deve üzerinde ufak gezintiler yaptılar. Tabi bu eğlenceden bizimkilerde eksik kalmadı.... :)

Yani anlayacağız bizİm için çok eğlenceli ve güzel bir gündü. Tabi anneannemin evine gidince, canım anacığım ile bayramlarda ziyaret ettiğimiz günler aklıma gelip, göz pınarlarımda ister-istemez yaşlar oluştu. Çünkü anacığım ile birlikte o evde kalışımız. Dışarıda odun ateşinde yapılan kavurmanın kokusu ve akşam üzeri dağdan keçi otlatmadan gelen dedemi ve keçileri karşılayışımız halen dün gibi aklımda ve yüreğimin derinliklerinde hissettim. :(

Sizlere yörük hayatını belgeselleyen bir İngiliz kızının 1 ay, yörük bir ailenin çadırında kalışını anlatan bir belgesel programını buraya ekliyorum.




Bence çok başarılı bir çalışma olmuş. Videonun sonunda ağlayan Cherlie ve Cennet ana, Sedat ile birlikte bende ağladım... :/

2 Ağustos 2016 Salı

Reyhan Şerbeti Tarifi

Sıcak havalarda insanın canı hiçbir şey yemek istemiyor. Sadece buzz gibi içecekler yada dondurmalar tüketmek istediği anlarda hemen iki dakikada yapılıp, içilebilecek bir tarifi bugün sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki; ben bu şerbeti ilk defa bu sene denedim.

Reyhan şerbeti nasıl yapılır?

Rengi, kokusu ve tadı gerçekten de harika! Biz özellikle eşimle birlikte tadına bayıldık. Ancak çocuklar tadını pek sevmediler. :(

Rengini, zaten fotoğraflardan görüyorsunuz. Kokusu ise kendine has reyhan kokusu şeklinde. Tadı ise reyhanın aromatik tadı ile birlikte limon aroması karışınca insanın içini ferahlatan, ve içtikçe içmek isteyeceğin lezzette bir tadı var, reyhan şerbetinin....

Reyhan şerbeti malzemeleri

  • 1 demet reyhan
  • 5-6 adet limon tuzu
  • 6 su bardağı sıcak su
  • 6 yemek kaşığı toz şeker 

Reyhan şerbeti nasıl yapılır?

Reyhan şerbetinin yapmamda en büyük etken zaten renginden sonra yapılışının çok basit olması oldu. Evet bazen bu tarz basit tarifleri yapmak çok hoşuma gidiyor :D

Reyhanları ilk olarak, güzelce yıkayın ve üzerine kaynamış sıcak suyu, şekeri ve limon tuzunu ilave edin. Karıştırıp ağzını kapatın. Kesinlikle kaynatmıyoruz. Haşlama yöntemi ile yani sıcak suyun içinde bekletilerek yapılan bir şerbet. Aradan bir 5 saat kadar sonra içine buz ekleyerek servis yapın.

Reyhan şerbeti nasıl yapılır?

Ben reyhan şerbetini gece yapıp, buzdolabına kaldırıyorum. Öğlen sıcaklarında bardaklara doldurup, ikram ediyorum. O sıcak bunaltıcı havada reyhan şerbeti gerçekten de ilaç gibi geliyor... ;)

Yapacak olanlara şimdiden kolay gelsin ve afiyetler olsun...