30 Nisan 2016 Cumartesi

EMİR'İN 10 YAŞ DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI (Süperman temalı)

En son geçen seneki galatasaray temalı doğum günü kutlaması yazısında da yazdığım üzere tek rakamlı sayıların sonundaydı, ilk göz ağrım. 25 Nisanda çift haneli rakamlara resmi olarak giriş yaptı. Bundan sonra bir şey istediğin de ''daha erken, biraz daha büyü dediğimiz'' zaman. Hemen: ''Ben büyüdüm! 10 yaşına girdim!'' cevabını suratımıza çarpıyor.

Her ne kadar kabullenmekte zorlansam da çocuklar büyüyor, ben yaşlanıyorum. :(  Her sene büyüdüğünü davranış ve hareketleri ile belli ediyor. Misal verecek olursak, son 3 aydır okula giderken elimden tutmak istemiyor. Nedeni ise: 'O çocuk muymuşta, çocuk gibi elinden tutuyormuş.' Üstelik şuaralar onunda bir doğrusu var. Bizim her söylediğimizi kabul etmiyor. İstekleri daha çok çocuk tarzından çıkıp, genç tarzı istekleri var.... bu şekilde uzar gider...

EMİR'İN 10 YAŞ DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI (Süperman temalı)

Canım kuzum bu senede diğer senelerde olduğu gibi pastasını, benim yapmamı istedi. Nasıl bir pasta yapmamı istediğini sorduğumda ise; süpermenli pasta istedi. Artık 10 yaşına girdiği için onunda bazı gizli güçleri varmışta, ondanmış. Hey Allah'ım ya düşüncelere bak. Gizli gücü varmış. Sen her ne kadar aksini iddia etsen de halen çocuk olduğun her halinden belli. ;) Aksi şirin!

EMİR'İN 10 YAŞ DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI (Süperman temalı)


Pastayı süpermen amblemli yapmak istedim. Ancak pandispanyasını keserken ufak bir aksilik olduğu için amblem şekli tam istediğim gibi olmadı. Ama tadı nefisti. Ki zaten kuzum da bayıldı. Nede olsa, önemli olanda onun sevmesiydi...

EMİR'İN 10 YAŞ DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI (Süperman temalı)

Biz yine ailecek, çok eğlenceli ve duygu yüklü bir gün geçirdik. Elimizde de o günü ispatlayan bu şekilde güzel, samimi fotoğraflarımız kaldı. İlerleyen yıllarda, inşallah bu fotoğraflara bakıp, ne kadar güzel günler geçirmişiz diyerek, gülümseyerek hatırlayacağız...


Hoşça kalın.

28 Nisan 2016 Perşembe

Tabloda.com ile DUVARLARINIZ ŞENLENSİN!

Ev dekorasyonlarında eklediğimiz küçük bir obje ya da tablo evin havasını tamamen değiştirebilir. Boş duvarlar o evi ruhsuz yaparken. Duvarda olan bir tablo o evin havasını ve ruhunu değiştirir.

Geçen hafta keşfettiğim bir tablo sitesini gezerken; tablo galerisi bölümünde adeta zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Çünkü o kadar çok çeşit ve kaliteli tablolar var ki hangisini seçeceğimi karar vermekte çok zorlandım.

Tabloda.com sitesinde yer alan tablolar kaliteli malzeme, usta işçiliği ve canlı renkleri ile çok güzel ve orijinal tablolar. Bu tablolar arasından seçimim, evimin antresine uyacağını düşündüğüm çakıl taşlı ve nazar boncuklu tablo oldu.

Tabloda.com ile DUVARLARINIZ ŞENLENSİN!


Baskı yapılan kumaş, kalın ve uzun ömürlü olan, kanvas kumaşların üzerine basılmış. Bu sayede aldığımız tabloları ömür boyu renklerinde solma vede yıpranma olmadan kullanabiliriz. Seçtiğiniz tabloları tek parça, çerçeveli yada parçalı olarak istediğiniz boyutta ayarlatabilirsiniz.


Tabloda.com ile DUVARLARINIZ ŞENLENSİN!

Üstelik sitede tablo tasarla bölümü ile özel bir gününüzü yaşatmak adına bir fotoğrafınızı ya da seçtiğiniz bir resmide kanvas tablo olarak yaptırabilirsiniz. Böylece tamamen sizi yansıtan ve sadece sizde olan bir tabloya sahip olmuş olacaksınız.

Evlerinizi ya da iş yerlerinize bahar havasını yansıtıp, canlanmasını isterseniz. Sizde hemen http://www.tabloda.com/ sitesinden bir yada birkaç tablo seçin. Unutmadan 50 TL ve üzeri tablo alış-verişlerinizde kargo ücreti yok.

Hoşça kalın.

27 Nisan 2016 Çarşamba

Herbalife Shake #1öğünlezzet Yorumu ve Rulo Pasta Tarifi

1 Nisan da FikriMühim kampanyalarından biri olan herbalife  #1öğünlezzet paketi elime ulaştı. Hatta instragram hesabımda da fazla olan 5 kilomu vermeyi hedef olarak belirlemiştim.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu tarz karışımları daha önceden hiç kullanmamış biri olarak; biraz tedirginliklerim vardı. Hatta etrafımdaki kişilere sorduğumda da bana sürekli: ''Senin öyle abartılı kilon yok ki. Neden kullanmak istiyorsun? Bence kullanma...'' gibi cümlelerde duyunca da tırsmadım değil. Sonra bu herbalife shake karışımın içeriği hakkında geniş çaplı bir araştırma yapınca öğrendim ki....

Herbalife Shake #1öğünlezzet Yorumu
Fikrimühim kitimin içinden çıkanlar.

Neden Herbalife Shake Kullandım?

Biz toplum olarak hazır gıda tüketmeyi oldum olası sevmiş bir Ülkeyiz. Genellikle hazır gıda (fast food olarak adlandırdığımız besinleri) zamansızlıktan yada çok lezzetli olmasından kaynaklandığı için elimiz sürekli gider. Ancak bu yiyecekler bol miktarda tuz, yağ, şeker ve kalori içermektedir; vitaminler ve mineraller gibi önemli yapı taşları ise bu besinlerde nadiren mevcuttur. Buda vücudumuzun metabolizmasının çalışmasına engel olup, bize yağ ve kilo olarak geri dönmesi demek. 
Bu gibi durumlarda özellikle zamansızlıktan dolayı bir öğünü atlamak zorunda kaldığınız bir anda hemen ''250 ml. yarım yağlı süte 2 yemek kaşığı herbalife shake katıp, ister mikser ile, isterseniz de kapaklı bir kapta çalkalayarak hazırlayabilirsiniz. Paketin içinde yer alan özel herbalife hazırlama kabı ile ben çok kolay şekilde hazırlıyorum. Üstelik çokta lezzetli bir karışım. İnsan bu karışımı tiksinerek içmek yerine, zevkle içiyor. Bence buda en güzel yanı...

Böylece herbalife shake sayesinde bir öğünümü ne atlamış, nede fast food tarzı zararlı gıdalar ile geçiştirmeden gayet sağlıklı ve lezzetli bir şekilde o öğün yerine geçen herbalife shake içmiş oluyorum. 
Herbalife shake karışımlarınızı farklı tatlarda içmek isterseniz de yapmanız gereken: Karışımı hazırladıktan sonra içine yeşil elma, çilek, muz, limon gibi meyvelerden püre yapıp, ekleyebilirsiniz. Birazda buzdolabında bekletip, nane ile servis ederseniz, içtikçe içesiniz gelecek bir shake karışımı olur.
Herbalife Shake #1öğünlezzet Yorumu
Kitin içinde çıkan kabı, su şişesi olarak kullanıyorum ;)


Ben herbalife shake karışımını yaklaşık 27 gündür kullanıyorum. Peki bu kullanım sonucu -başta da yazdığım gibi- hedeflediğim 5 kiloyu verdin mi? diye soracak olursanız. Size dürüst olmak adına doğruları paylaşacağım. Vermedim. Şimdi bu yazıyı yazmak için ekran karşısına oturmadan önce tartıldım. 60 kilo geldim. İlk bu karışımı kullanmadan önce tartıldığımda kilom 62 idi. Yani anlayacağınız; sadece 2 kilo verdim. Peki ben bu sonuçtan memnun muyum? Evet memnunum. Zaten hemen 1 ay içinde 5 kilo vermek beni korkuturdu. Ki zaten normali de o. Yavaş yavaş verilen kilolar daha sağlıklı ve kalıcı olur. Biranda 5 kilo verseydim, belki ilerleyen günlerde o 5 kilo bana 10 kilo olarak geri dönmüş olabilirdi. O yüzden sonuçtan çok memnunum ve kullanmaya devam edeceğim!

Herbalife Shake Hangi Öğünde Kullanıyorum?

Sabah ilk kalktığımda 50 ile 100 defa ip atlıyorum. Çünkü doğru beslenme yanı sıra spor yapmakta kendimizi iyi hissetmek için çok önemli. Spor sayesinde kaslarımız güçlenir, metabolizma ve dolaşım sistemi harekete geçer ve bağışıklılık sistemi güçlenir.
Sonra güzel bir kahvaltı yapıyorum. Benim fazla kilo problemim olmadığı için kahvaltı konusunda çok bonkör oluyorum. Kahvaltıda kızartmadan tutunda hamur işine kadar canım ne ister ve o gün hangi gıdalar evimde varsa yerim. İyi bir kahvaltıdan sonra günlük koşuşturmalı işlerimi yaparım. Tabi bu işler arasında; çocukları okula ve kursa bırakıp, getirmek, market alış-verişi ya da fatura ödemesi gibi dışarı işleri gerektiren işlerimi de yürüyerek yaptığım için. Her gün en az 25 dakika yürüyorum.
Öğlen acıktığımda ise hemen herbalife shake hazırlayıp, içiyorum. 

Herbalife Shake #1öğünlezzet Yorumu

Günde en az 2 litre su içmeye de çok dikkat ediyorum. Çünkü iyi beslenmenin ve hareket etmenin yanı sıra, yeteri kadar sıvı alınması da belirleyici bir rol oynar, çünkü su vücut için bir hayat iksiridir. Su, vücudumuz için oksijenden sonra ikinci derecede önem taşır.

Böylece öğlen yemeğini yerine herbalife shake içerek geçiştiriyorum. Akşam ise saat 19.00 dan önce akşam yemeğini yiyorum. Benim kendime uyguladığım yöntem bu şekilde. Tabi bu yöntem benim hiç bir sağlık problemim olmadığı için bana uygun olduğunu doktorumdan onay aldığım için uyguluyorum. Sizler sağlık açısından kullanmadan önce doktorunuza danışmayı unutmayın.

Herbalife Shake İle Yapılan Rulo Pasta Tarifi

Biz Ülkecek damak tadına çok düşkün bir milletiz. Özellikle tatlılara hiçbir şekilde ''hayır'' diyemeyiz. Hele ki birde tatlı krizimiz tuttu mu gözümüz kararır, o zaman bizi kimse tutamaz. 
Bu gibi durumlarda tatlı yeme ihtiyacınızı karşılayacak bir tatlı tarifim var. 
Bu tarif için malzemeler: kepekli bisküvi, kakao, süt ve herbalife shake, birde sarmak için streç film gerekli. Kerem şanti (isteğe göre)


Herbalife Shake İle Yapılan Rulo Pasta Tarifi
Herbalife shake rulo pasta

Hazırlanışı: İlk olarak 250 milim sütün içine 4 kaşık herbalife shake ekleyip, bir mikser ile çırpın. Bu karışımın içine isterseniz iki yemek kaşığı kadarda krem şanti ekleyebilirsiniz. Bu karışım tamamen sizin damak tadınıza kalmış. Ben ekledim. Bir 5 dakika kadar mikserde çırptığınız karışımı  yarım saat kadar buzdolabında bekletin.
 Hazırladığınız herbalife shake karışımı dolapta beklerken sizde bir yandan bisküvileri rondoda ezin. Sonrada istediğiniz kadar kakao koyup, azar azar süt ekleyerek bisküvileri hamur kıvamına getirin. Sonrada kakao ve bisküviden elde ettiğiniz hamurlu karışımı tezgaha serdiğiniz iki katlı streç filmin üzerinde açın. Sonrada bir yarım saat kadar beklettiğiniz karışımı açtığınız bisküvi hamurun üzerine sürün. Sonrada altında bulunan streç film ile birlikte rulo şeklinde sarıp, buzdolabına atın. 1 gece beklettikten sonra çıkarıp, dilim dilim kesip, servis edin. Çok lezzetli ve hafifi bir herbalife shakeli rulo pasta elde etmiş olursunuz. ;)

Hoşça kalın..

26 Nisan 2016 Salı

Toplu Anıtkabir Gezisi

Merhabalar sevgili okurlar; nisan ayı benim için, her yıl yoğun geçer. Ancak bu yıl, diğer yıllara nazaran bir tık daha fazla yoğun geçtiği için ne bloğuma doğru düzgün yayın girebildim. Nede bloglarınıza gelebildim. Ama, inşallah bugünden itibaren taslaklarda biriken yayınlarımı tek tek yayınlayacağım ve hepinizin bloglarına geleceğim....

İlk olarak isterseniz tüm çocukların ve çocuk ruhlu kalabilmiş tüm büyüklerin geçmiş 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutlamak ile başlayayım. (gerçi instagramda kutlamıştım)
Biz bu 23 Nisanda -çocuklar ile birlikte- okuldaki töreni izlemeye gittik. Bu sene kuzularımın 23 Nisan da görevleri olmadığı için, 23 Nisan için ayrı bir yayın hazırlamadım.

24 Nisanda da Emir'in doğum gününü kutladık. Doğum gününü özetleyen bir postta hazırlayıp, arşive ekleyeceğim. Ama şimdilik biraz erteledim. Zira öncelikli olan paylaşılmayı bekleyen postlar var.

Dünde yine instagram hesabımda da paylaştığım üzere çocukların okulu ili birlikte Anıtkabir gezisine gittik. Biz daha önceden ailecek Anıtkabir ziyareti çok yaptık. Ancak ilk defa bu şekilde toplu halde bir Anıtkabir gezisi yaptık. Bu şekilde gezmek daha bir heyecanlı ve zevkli olduğu kadarda yorucuymuş. Bunu da öğrenmiş oldum.

Küçük oğlumun sınıfı ve öğretmeni ile birlikte bir kare.
 Emir ve Efe aynı okulda oldukları için ikisinin sınıfının arasında sık sık mekik dokudum. Zira ikisi de birbirinin sınıfı ile gezmektense, kendi sınıfları ile gezmeyi tercih edince; bir onun sınıfı ile gezip, bir diğerin sınıfını göz hapsinde tutmaya çalıştım. Zaten beni yoranda en çok o, oldu... :( (Tek çocuk hiç çocuk, iki çocuk çok çocuk düşüncem bir kez daha kanıtlanmış oldu)

Büyük oğlumun sınıfı ve öğretmeni ile birlikte bir kare.

Toplu halde yapılan geziler daha çok etrafı öğrenmekten ziyade birlikte eğlenmek için bence. Çünkü biz daha önceden hiç Anıtkabir'e gitmemiş olsa idik (ki gitmeyen çok öğrenci vardı) hiçbir şey anlayamazdık. Çünkü bir sürü çocuk olunca, çocuklar hiç konuşmasa dahi, bir uğultu vardı. O uğultunun nasıl? ve ne şekilde? çıktığını bir türlü anlamadım... Sahi öğrencilerin sesiz halimde dahi bir uğultu oluyor, farkında mısınız?


Anıt kabir içi ve müze gezisinden kareler. Borda şallı, beyaz pantolonlu olan benim ;)
Şimdi bu postu hazırlarken fark ettim ki, ben hiç Anıtkabir postu hazırlamamışım. Şimdilik bu toplu gezi postu ile idare edinde. En kısa zamanda Ankara da gezilecek yerler yazı dizisine Anıtkabir postu hazırlayacağım. Anıtkabir'in içindeki müzeler ve içerisi hakkında tüm ayrıntılarını anlatan geniş bir post olacak inşallah...

Hoşça kalın..

20 Nisan 2016 Çarşamba

Abiye Modelleri

Havaların ısınmaya başlaması ile birlikte düğündür, nişandır, sözdür,  başladı... Tabi bu toplumsal eğlence için biz bayanlarda; bizleri faklı ve şık gösterecek yeni abiyeler arayışı içine girdik. Geçen sene keşfettiğim sherry londan online alışveriş sitesinde yine çok kaliteli ve özel işçilikli abiye çeşitleri bulunmakta. Bu sefer bu sitedeki seçtiğim abiye çeşitleri...









  • Göğüs dekolteli, balık modelli abiye ise burada sitede farklı renk seçenekleri de var.
  • Uzun kollu jarse, sırt dekolteli siyah abiye  sitede kırmızı ve beyaz rengi de var.
  • Sırt dekolteli, kolsuz, yaka ve sırtlarında taş süslemesi olan, zarif abiye modeli. Sitede başka modeli yok

Anne kız kombinlerine oldum olası bayılırım. Ve çokta imrenirim. (imreniyormuş hıh bayağı bayağı kıskanıyor :P) O yüzden abiye seçimim içine bir tanede anne kız abiyesi eklemek istedim. Bence bu yaz gündenlerinde özel bir eğlence yada düğün-şenliği olan kişiler bu abiyeye bir göz atsın. Bence renk seçimi ve uyumu bir harika. Elbisenin modeli ise ayrı güzel. Bu elbiseyi giyen anne- kız etrafta kuğu gibi dolaşır.
Yok ya böyle olmayacak. Bu anne kız kombin ve elbiselerin içine birde anne oğul kombinleri hazırlayın. Böyle olmuyor! Kızı olmayan, analar ne yapacak? Böyle benim yaptığım gibi ciğere bakan kedi misali; uzaktan uzağa bu kombinleri izleyip, iç mi çekecekler? Hiçç yani!

Hoşça kalın..

19 Nisan 2016 Salı

Çökertme Kebabı Tarifi

Merhabalar arkadaşlar. Bugün sizlere davet sofralarının baş tacı olacak görüntü ve lezzette olan bir tarif vereceğim. Çökertme kebabı!...
Bodrum yöresinin bir yöresel lezzeti olan çökertme kebabı. Adı güzel, sunumu güzel, tadı güzel, yapımı da zevkli bir kebap tarifi...

Çökertme Kebabı Tarifi

Bence bu tarifi yapmak için hiç davet sofrası hazırlamayı beklemeden hemen bu akşam kendiniz için yapın. Zaten tadına baktıktan sonra, ilk davet sofrası için menü hazırlarken, hemen aklınıza çökertme kebabı gelecek. Bundan emin olabilirsiniz ;)

Çökertme kebabı malzemeleri

Marine için:

  • 500 gram kırmızı et
  • 4 çorba kaşığı sıvı yağ
  • 1çay kaşığı kekik
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • 1 çorba kaşığı rendelenmiş soğan
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 çorba kaşığı yoğurt



Servis için:

  • 500 g patates
  • Kızartmak için sıvı yağ
  • Sarımsaklı süzme yoğurt



Sos için :

  • Sıvı yağ ve pul biber


Çökertme kebabı nasıl yapılır?

Çökertme kebabı için, ilk olarak etleri jülyen olarak tabir edilen (uzunlamasına) doğruyoruz. Sonrada geniş bir kaba alıyoruz. Marine malzeme listesindeki tüm malzemeleri etlerin üzerine boşaltıp, ellerimizle harmanlıyoruz. Sonrada buzdolabında en az 2 saat dinlenmeye bırakıyoruz.

Çökertme kebabı nasıl yapılır?

Etler buzdolabında dinlenirken, sizde bir yandan patatesleri soyup, onları da tıp ki etler gibi jülyen şekilde doğrayın. Sonrada kararmaması için geniş bir su dolu kabın içinde bekletin.

Etler, 2 saat kadar buzdolabında dinlendikten sonra yayvan bir yapışmaz tencereye alıp, önce hızlı ateşte marine suyu çeken kadar pişirin. Sonrada sıcak bir bardak su döküp, etler suyunu çekene kadar pişirin. Etler pişmeye yakın tuzunu ekleyin.

Çökertme kebabı nasıl yapılır?


Etler ocakta pişerken, sizde su içinde beklettiğiniz patateslerinizi kızartın. Sonrada bir servis tabağın en altına kızarttığınız patatesleri, onun üzerine ister sarımsaklı, isterseniz de sarımsaksız yoğurdu ekliyoruz. yoğurdun üzerine de etlerinizi ekleyin. En üstüne de bir cezvede çok az yaktığınız, tere yağını gezdirin.  Sonrada sıcak sıcak afiyetle yiyin.

Çökertme kebabı nasıl yapılır?

Yapacak olanlara şimdiden kolay gelsin ve afiyetler olsun!.

Hoşça kalın..

16 Nisan 2016 Cumartesi

Kalbinle Düşün Aklınla Hisset Kitap Yorumu

Yazar: Yankı Yazgan

Sayfa Sayısı: 273

Baskı Yılı:
2008

Yayın Evi: Kapital Medya Hizmetleri

Kalbinle Düşün Aklınla Hisset Kitap Yorumu


Kalbinle düşün aklınla hisset kitabının yazarı olan; Yankı Yazgan, çocuk ve ergen psikiyatrisi konusunda uzman biri. Bu alanda da yazmış olduğu kitaplar var. Onları da alıp, okumak gerekli.


İsterseniz şimdi de kalbinle düşün aklınla hisset kitabının içeri hakkında yazayım. Bu kitap, alışa gelmiş kişisel gelişim kitaplarından değil. Zaten kendi de kitabı için: ''Bu kitabı kişisel gelişim için reçeteler ve tavsiyeler aramak için aldıysanız. Hiç boşuna okumayın'' diyor.


Yankı hocanın kalemi çok güçlü ve espirektüel. Birde kitabındaki her konun özeti şeklinde çizdiği karikatürler var ki, sormayın gitsin. Bu karikatürler bütün bir yazının özeti şeklinde çizilmiş, eğlenceli çizimler. Öğrendiğime göre kitabında ki karikatürleri de kendisi çizmiş. Bence çok başarılı...
Kalbinle Düşün Aklınla Hisset Kitap Yorumu

Yankı Yazgan hoca kendi elinden çıkan çizgiler ve sözlerle, bize kendi çözümlerimizi bulmamız için yeni bakış açıları, küçük ip uçları sunuyor. Her konu sonunda da meraklı okura not diye küçük notları da var.

Bazı sayfalarında tanınmış yazarların kitaplarından alıntılarda yapıyor. Kitabında yer alan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Yaşadığım gibi' kitabından bir alıntısı:


''Memleketimizde 12 yıl oturup bize hayran giden ressam Leopold Levy bir gün bana şunu söylemişti: “Siz fert olarak, cemiyet olarak sayısız meziyeti bulunan bir milletsiniz. İçinizde biraz yaşayıp da sizi sevmemek imkansızdır. Yalnız acayip bir huyunuz var. Daima bir şey bekliyormuş gibi yaşıyorsunuz. Bir şey ki, size her şeyi toptan düzeltmek, değiştirmek imkanını verecek ve o olana kadar siz biraz da hayatınızın dışında yaşıyorsunuz. İşte tek anlamadığım tarafınız budur. Hayat yaşanmak içindir, beklemek için değil.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi''
Kitap hakkında son olarak ağrı ile ilgili bir çalışmayı paylaşmak istiyorum: “Ağrının kontrolüne ilişkin bu deneyde, insanların ağrı algılarının yapısını anlamak maksadıyla ağrı verici bir madde enjeksiyonu çok yavaş yapılıyor. Birkaç dakika sonra enjekte edilen ağrı verici maddeye ağrı dindirici bir madde karıştırıldığı söyleniyor. Ama sadece söyleniyor. Ağrı kesici filan eklendiği yok, sadece basit bir tuzlu su çözeltisi ekleniyor. Ağrı kesici haberini almakla birlikte ağrısı dinen ya da azalan “çoğunluk”un o andaki beyin faaliyetini saptayan görüntülere bakıldığında, endorfin adı verilen vücudun kendi ağrı kesicilerinin salgısının arttığı apaçık gözleniyor. Ağrının dinmesini beklemek beynin ağrı dindiricilerini salgılatmaya yetebiliyor. Buna isterseniz kendi kendini kandırma deyin (tıpta plasebo etki deniyor) ama sonuçta ağrı diniyor.”

Kalbinle düşün aklınla hisset kitabı sizlere, hayata bakış açınızı farklı bir yönden bakmanızı sağlayacak cinsten bir kitap. Ayrıca Yankı Yazgan'ın birde bloğu var. Buradan ulaşabilirsiniz.
Hoşça kalın..

14 Nisan 2016 Perşembe

Çocuklarımın Aldığı Sürpriz Pasta

Merhabalar arkadaşlar dün benim doğum günümdü. Bir yaş daha yaşlandım. Evet yaş haneme bir yaş daha eklendi. Lakin bu yaş benim ömrüm boyunca unutamayacağım bir sürpriz ile eklendi.
Canım kuzum, benim ilk göz ağrım Emir'im bana; gizli gizli biriktirdiği harçlıkları ile sürpriz yaş pasta aldı. Üstelik bu pastayı çarşambaya denk gelen doğum gününden önce -geçen hafta sonu- yaptı ki. Hiç aklımda yokken bana gerçekten sürpriz olsun diye.( anasının oğlu ne olacak :D)

Hafta sonları sitenin önünde top oynamak için yapılmış bir boşluk var. Emir genellikle orada sitedeki ve etraftaki binada oturan arkadaşları ile birlikte top oynar. Yine aynı şekilde cumartesi günü arkadaşları çağırıp, top oynamaya götürdü.

Çocuklarımın Aldığı Sürpriz Pasta

O gün eşimde yarım gün çalıştığı için eve erken gelmişti. Emir eve, babası gelince hemen geldi. Elinde başkasının topu ile birlikte.Ben: Elindeki top kimin? Neden getirdin? Diye çocuğuma soru yağmuruna tutmaya başladım.
Zavallı kuzum ise benim sorularıma arkadaşımın şimdi almaya gelecek. Bir işi vardı. O yüzden ben topu eve getirdim. Diye geçiştirdi.
Sonrada hemen odasına girdi.
Aradan bir 10 dakika geçti.
Emir: Anne ben topu arkadaşıma vermeye gideceğim.
Ben: Hani arkadaşın gelip, kendi alacaktı? Ne oldu da sen götürüyorsun? Diyerek gitmesine izin vermeyince. Babası devreye girip,
Baba: Tamam gitsin. Ben izin veriyorum. Hemen gelecek. Diyerek top ile Emir'i dışarı çıkardı.
Tabi ben her ne kadar dırdırcı anne olmamaya çalışsam da. Elimde olmayan endişe ve meraktan dolayı. Korkuyorum. Buda sanırım dilime vuruyor :( O yüzden yine kendimce çocuğu neden hemen kendi başına sokağa bıraktı? Başına kim bilir ne gelir? Diye babaya söylenirken. Kapı çaldı. Kapıyı Efe açmaya koştu. (Tabi bu durumda babası ve Efe'nin haberi varmış. Sadece benim haberim yok. O yüzden onlar gayet normal şekilde davranıyor. Ben anormal şeklide davranıyormuşum.)
Bende hemen Efe'nin peşinden koştum kapıya. (Emir'in bu tutarsız davranışları beni iyiden iyiye şüphelendirmiş-ti. Normal günlerde hiç bu şekilde davranmazdı.)

Emir yine elinde aynı top ve bir poşet.
Ben: Hani topu verecektin? Neden vermedin?? Diye söylenirken. Hemen babası ile birlikte poşetin içindeki pasta kutusunu çıkarıp, içinden pastayı ''iyiki doğdun anneeee!!'' diyerek çıkardılar.
Ben: ???
Şaşkın, afallamış, öylece kalakalmış şekilde çocuklarıma bakıyorum.
Emir: Anneciğim iyi ki doğmuşsun ve bizim annemiz olmuşsun... diye yanaklarımdan öptü.
Ben, böğüre böğüre ağlamaya başladım. Tabi bu sırada oğlumu öyle bunaltıp, soru yağmuruna tuttuğum içinde, içten içe kendime kızıyorum.
Efe: anneciğim benim. (yanaklarımdan öpüyor) seni çok seviyorum. doum günün (doğum günün) kutlu olsun.
Ben ise yine bir yandan ağlıyor, bir yandan da tüm bunları kim akıl etti diye merak ederken. Eşimin suratına bakıyorum.
O, benim bakışı anladı. Ve hemen
Baba: Vallahi benim bugüne kadar hiç bir şeyden haberim yoktu. Emir eve gelince bana 'baba, annemin doğum günü için pasta alacağım' dedi. Bende, 'oğlum annenin doğum gününe daha var' dedim. Oda 'Biliyorum çarşamba günü. Ama biz EFE İLE KONUŞUP, KARARLAŞTIRDIK Kİ; çarşamba günü alırsak, pasta alacağımızı ve doğum gününü kutlayacağımızı tahmin edebilir. O pasta sürpriz olmaktan çıkar. O yüzden biz bugün kutlamaya karar verdik.' dedi. bende pasta için para verecektim. İstemediler. 'Biz harçlıklarımızdan paramızı biriktirdik' diye.  Dedi...

Tabi eşim bunları anlatınca daha bir gururlanıp, mutlu oldum.
Canım kuzularım, yavrularım, benim hayatımın en güzel anlamları, Cenabı Allah'ın bana verdiği en büyük şükür sebeplerim. Büyümüşte. İkisi de annesi için haftalar öncesinden planlar yapıp, annesini şaşırtmışlar. Üstelik bu şaşırtmayı gayet de güzel başarmışlar. Bu güne kadar babalarının dahi doğru düzgün beceremediği şekilde başarmışlar. :))

Sizi verene Allah' a ben kurban olurum. Asıl siz iyi ki doğdunuz da benim anlamsız hayatımın, anlamı oldunuz...

Bir gün bu yazdıklarımı okursanız yine bilin ki: ''Ben bu dünyada en çok sizi seviyorum. Sizin için bu dünyayı yakarım. Sizin bir kılınıza zarar gelmesin diye hayatımı sizin yolunuza feda ederim. Bilin.... '' 
Hoşça kalın..

12 Nisan 2016 Salı

Doğa İçerikli Filmler

Biz ailecek, doğada geçen ve içinde doğada yaşam mücadelesi veren filmleri izlemeyi çok seviyoruz. Misal çok sıcak yaz akşamlarında buz dağlı filmler izlemeyi. soğuk kış akşamlarında ise okyanuslarda yada amazon ormanlarında hayat mücadelesi veren filmleri izlemekten büyük zevk alırız. Şimdi film taslağıma baktım da benim doğa içerikli film listem kabarmış. En iyisi mi ben, bu listeyi eritmek için; ilk 3 filmi paylaşmak ile başlayayım. Belki aranızda bu filmlerden izlemeyen kişiler varsa onlar içinde fikir olur. Ve izlerler. Çünkü gerçekten de çok etkili ve güzel filmler... Benden yazması, sizden izlemesi... ;)



Doğayla mücadele film yorumu 

Doğayla mücadele film yorumu

2014 yıla ait, çocuklara doğayı sevdirmeye yarayacak bir aile filmi. 
İki kardeş ve sadık köpekleri, özel küçük bir uçakla babasının yanına gitmek için yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuk sırasında uçak düşer. Ormanlık bir yere düşen uçakta pilot baygın, iki kardeş ve köpek hayattadır. Çocuklar pilotun kafasının çarptığını ve kanadığını görünce; pilota yardım bulmak için yola çıkarlar.  Bu esnada kendilerini vahşi doğada yaşam mücadelesi içinde bulurlar. Tek çareleri iki kardeş akıllarını ve iç güdülerini kullanarak, yollarını bulmaları gerekiyor. 
Günlük hayatlarında sürekli birbirleri ile didişen iki kardeş oldukları halde. Bu vahşi doğa mücadelesinde sürekli birbirlerine kol kanat gerip, sırt sırta vahşi doğaya karşı koyarlar. 
Ara ara heyecanlanacağınız. Bazen merak edeceğiniz tarzda izlenilebilecek güzel bir film bence. İzlemeyenler hemen ailecek izleyebilir. Filmin içinde öyle sakıncalı sahneler yok.


Everest film yorumu

Everest film Yorumu

2015 yılı yapımı, bir film olan Everest. Gerçek bir hikayeden esinlenerek çekilmiş bir film. 1996 yılında Everest dağına tırmanan 18 kişilik ekipten, 8 kişinin ölmesini anlatıyor. Film trajik ve aksiyonlu..

Everest dağına ilk tırmanan insanlardan biri olan Rob Hall; evli ve hamile bir karısı var. Ücretli olarak rehberlik yapan Rob 18 ekip ile birlikte everest dağına tırmanmak için yola çıkıyorlar. Bu 18 ekip içinde bir tanede gazeteci var. Tırmanmaya başlamadan önce yapılan bir toplantıda; tırmanacak ekibe ''Neden evereste tırmanıyorsunuz?'' Sorusuna 'acaba ne cevap verecekler?' diye pür dikkat konuşmayı dinledim. Çünkü gerçekten de bende çok merak ediyorum. Dünyanın en yüksek ve tehlikeli dağına hayatta kalıp, kalmayacağın belli olmadan -üstelik para vererek- tırmanma işi akıl karı değil gibi. Demek ki bu bizlerin anlayamayacağı derecede, büyük bir tutku olsa gerek.

Filmde rüzgar sesi ve çığ efektleri bence çok gerçekçi olmuş. Ben o sahneleri izlerken oturduğum koltukta üşüyüp, üzerime battaniye örttüm. :) Filmde çok gereksiz saçma diyaloglar vardı. O sahneler biraz bayıyor. Ki zaten eşim o sahnelerde uymuş kalmış. :D Ama ben o ekipten kaç kişinin evereste tırmanacağını? ve kimlerin öleceğini? Merak ettiğim için filmi sonuna kadar pür dikkat izledim.

İsterseniz filmdeki ekiplerden kimlerin dağa tırmandığını ve kimlerin öldüğünü şimdi buraya yazmayayım da sizlerde merak ederek izleyin.



5. dalga film yorumu

5. dalga film yorumu

2016 yılının en iddialı bilim kurgu filmlerinden biri. Zaten Rick Yancey'in 5. dalga kitabından esinlenilerek çekilmiş bir film. Kitabını okumadım. Ancak filmi çok güzeldi...

5. dalga filmi de bir uzay filmi; ancak bu filmin kurgusu biraz daha farklı. Dünyaya uygulanan ilk dalgada, dünyanın tüm güç sistemlerini yok ediyorlar. Böylece teknolojiden yoksun kalıyorlar. 2. dalgada ise, doğal afetler başlıyor. Böylece bir sürü barınak ve insanlar yok oluyor. 3. dalgada; salgın hastalık veriliyor. Böylece hayatta kalan bir sürü insan zayıf düşüp, salgın hastalık yüzünden hayatını kaybediyor. 4. dalgada ise insan bedeninde uzaylılar dünyaya geliyor. Ve böylece hayata kalan insanları kolaylıkla avlıyorlar.  İnsan görünümlü uzaylılar tarafından yapılan saldırıdan kurtulan genç bir kız, kaybolan erkek kardeşini aramaya koyulur. Kardeşini arama çalışmalarına uzaylı olup olmadığı belirsiz olan bir çocuk yardımcı olacaktır. Dünyanın sonunu getirecek olan 5. dalgadan kaçmak için başka çaresi kalmayan Cassie'nin bu yabancıya güvenmekten başka çaresi yok

Cassie kardeşini kurtarabilecek mi? Güvendiği o çocuk uzaylı mı? Yoksa değil mi? İnsan görünümlü uzaylıların tuzağına düşecekler mi? Gibi bir sürü sorunun cevabını ise en son partta anlayacaksınız.

Benim çok hoşuma giden doğa ile mücadele filmlerinden üçünü sizlerle paylaştım. Bu filmlerden izlemediğiniz filmler varsa kesin izleyin. Çünkü filmler aksiyon, macera yüklü eğlenceli filmler. Ben izlerken zevk alarak izledim.

Hoşça kalın.

Doğa İçerikli Filmler

Biz ailecek, doğada geçen ve içinde doğada yaşam mücadelesi veren filmleri izlemeyi çok seviyoruz. Misal çok sıcak yaz akşamlarında buz dağlı filmler izlemeyi. soğuk kış akşamlarında ise okyanuslarda yada amazon ormanlarında hayat mücadelesi veren filmleri izlemekten büyük zevk alırız. Şimdi film taslağıma baktım da benim doğa içerikli film listem kabarmış. En iyisi mi ben, bu listeyi eritmek için; ilk 3 filmi paylaşmak ile başlayayım. Belki aranızda bu filmlerden izlemeyen kişiler varsa onlar içinde fikir olur. Ve izlerler. Çünkü gerçekten de çok etkili ve güzel filmler... Benden yazması, sizden izlemesi... ;)



Doğayla mücadele film yorumu 

Doğayla mücadele film yorumu

2014 yıla ait, çocuklara doğayı sevdirmeye yarayacak bir aile filmi. 
İki kardeş ve sadık köpekleri, özel küçük bir uçakla babasının yanına gitmek için yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuk sırasında uçak düşer. Ormanlık bir yere düşen uçakta pilot baygın, iki kardeş ve köpek hayattadır. Çocuklar pilotun kafasının çarptığını ve kanadığını görünce; pilota yardım bulmak için yola çıkarlar.  Bu esnada kendilerini vahşi doğada yaşam mücadelesi içinde bulurlar. Tek çareleri iki kardeş akıllarını ve iç güdülerini kullanarak, yollarını bulmaları gerekiyor. 
Günlük hayatlarında sürekli birbirleri ile didişen iki kardeş oldukları halde. Bu vahşi doğa mücadelesinde sürekli birbirlerine kol kanat gerip, sırt sırta vahşi doğaya karşı koyarlar. 
Ara ara heyecanlanacağınız. Bazen merak edeceğiniz tarzda izlenilebilecek güzel bir film bence. İzlemeyenler hemen ailecek izleyebilir. Filmin içinde öyle sakıncalı sahneler yok.


Everest film yorumu

Everest film Yorumu

2015 yılı yapımı, bir film olan Everest. Gerçek bir hikayeden esinlenerek çekilmiş bir film. 1996 yılında Everest dağına tırmanan 18 kişilik ekipten, 8 kişinin ölmesini anlatıyor. Film trajik ve aksiyonlu..

Everest dağına ilk tırmanan insanlardan biri olan Rob Hall; evli ve hamile bir karısı var. Ücretli olarak rehberlik yapan Rob 18 ekip ile birlikte everest dağına tırmanmak için yola çıkıyorlar. Bu 18 ekip içinde bir tanede gazeteci var. Tırmanmaya başlamadan önce yapılan bir toplantıda; tırmanacak ekibe ''Neden evereste tırmanıyorsunuz?'' Sorusuna 'acaba ne cevap verecekler?' diye pür dikkat konuşmayı dinledim. Çünkü gerçekten de bende çok merak ediyorum. Dünyanın en yüksek ve tehlikeli dağına hayatta kalıp, kalmayacağın belli olmadan -üstelik para vererek- tırmanma işi akıl karı değil gibi. Demek ki bu bizlerin anlayamayacağı derecede, büyük bir tutku olsa gerek.

Filmde rüzgar sesi ve çığ efektleri bence çok gerçekçi olmuş. Ben o sahneleri izlerken oturduğum koltukta üşüyüp, üzerime battaniye örttüm. :) Filmde çok gereksiz saçma diyaloglar vardı. O sahneler biraz bayıyor. Ki zaten eşim o sahnelerde uymuş kalmış. :D Ama ben o ekipten kaç kişinin evereste tırmanacağını? ve kimlerin öleceğini? Merak ettiğim için filmi sonuna kadar pür dikkat izledim.

İsterseniz filmdeki ekiplerden kimlerin dağa tırmandığını ve kimlerin öldüğünü şimdi buraya yazmayayım da sizlerde merak ederek izleyin.



5. dalga film yorumu

5. dalga film yorumu

2016 yılının en iddialı bilim kurgu filmlerinden biri. Zaten Rick Yancey'in 5. dalga kitabından esinlenilerek çekilmiş bir film. Kitabını okumadım. Ancak filmi çok güzeldi...

5. dalga filmi de bir uzay filmi; ancak bu filmin kurgusu biraz daha farklı. Dünyaya uygulanan ilk dalgada, dünyanın tüm güç sistemlerini yok ediyorlar. Böylece teknolojiden yoksun kalıyorlar. 2. dalgada ise, doğal afetler başlıyor. Böylece bir sürü barınak ve insanlar yok oluyor. 3. dalgada; salgın hastalık veriliyor. Böylece hayatta kalan bir sürü insan zayıf düşüp, salgın hastalık yüzünden hayatını kaybediyor. 4. dalgada ise insan bedeninde uzaylılar dünyaya geliyor. Ve böylece hayata kalan insanları kolaylıkla avlıyorlar.  İnsan görünümlü uzaylılar tarafından yapılan saldırıdan kurtulan genç bir kız, kaybolan erkek kardeşini aramaya koyulur. Kardeşini arama çalışmalarına uzaylı olup olmadığı belirsiz olan bir çocuk yardımcı olacaktır. Dünyanın sonunu getirecek olan 5. dalgadan kaçmak için başka çaresi kalmayan Cassie'nin bu yabancıya güvenmekten başka çaresi yok

Cassie kardeşini kurtarabilecek mi? Güvendiği o çocuk uzaylı mı? Yoksa değil mi? İnsan görünümlü uzaylıların tuzağına düşecekler mi? Gibi bir sürü sorunun cevabını ise en son partta anlayacaksınız.

Benim çok hoşuma giden doğa ile mücadele filmlerinden üçünü sizlerle paylaştım. Bu filmlerden izlemediğiniz filmler varsa kesin izleyin. Çünkü filmler aksiyon, macera yüklü eğlenceli filmler. Ben izlerken zevk alarak izledim.

Hoşça kalın.

9 Nisan 2016 Cumartesi

Düşen İlk Süt Diş

Emir'in, ilk süt dis düşme yaşı 8 olduğunu ve bu aşamada diş perisi hikayesi yüzünden oğlumun iki dişini birden söküp, elimize verişi hikayesini uzun uzun yazmıştım. Hatırlarsınız....

Efe geçen hafta: ''anne benim beslenmeme bundan sonra elma ve havuç gibi meyveler koyma'' dedi.
Ben: Nedene oğlum?
Efe: Anne, çünkü dişim sallanıyor.
Hemen çocuğun ağzı açtırılır ve dişine bakılır.
Evet diş sallanıyor. Ama, Emir 8 yaşında ilk süt dişini düşürmüştü. Efe henüz 7 yaşında. Diye düşünerek. hemen google amcaya sorulur. Ve görülur ki; "ooo benim kuzular geç bile çıkarmış. 5-6 yaşında ilk süt dişi düşen bir sürü çocuk varmış."
Ama ben diş çıkarma, diş sallama gibi eylemlerden küçüklüğümden kaynaklanan bir korku durumu var. Ne olacak şimdi? Emir bir şekilde dişlerini, kendi sallaya sallaya çıkarıyordu. Peki ya Efe ne olacak? Buyur aynı sıkıntıyı al baştan yaşa. Hayır o değil koca kişisinin durumu da benden kalır yanı yok ki. Diye kafamda bir sürü soru ile cebelleşirken.



Efe babasına dişini göstermiş. Babası da: Hani bir bakayım... Diyerek, bir iki sallarken diş elinde kalmış.
Efe ağzı kanlı, elinde dişi ile karşıma gelip: ''anne, babam dişimi çıkardı.''
Ben: Neeee! Çıkardı mı? Ne çabuk?
Sonrada kendi kendine 'Kızım deli misin? Ne yapacağım diye kara kara düşünürken, kocan seni bu sıkıntıdan da kurtarmış. Sevin sevin. Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz' diye düşünüp, pis pis sırıttıktan sonra.

Kuzumun ağzındaki kanı görüp, hemen lavaboya götürüp, elini ve ağzını yıkadım.
Böylelikle küçük kuzum da ilk dişini çıkartarak, büyümüş olduğunu bizim gözümüzün önüne fiziki olarak gösterdi. Hal bu ki ben, Efe'nin, Emir'e kıyasla daha geç büyüdüğünü düşünüp, seviniyor. Onun çocukluk hallerini sindire sindire yaşıyordum.
Sahi ya benim oğlum okuma- yazmayı öğrenen, ilk süt dişini dahi döken kocaman bir çocuk olma yolunda adımlarını teker teker atıyor ya.
Yokk yokk ağlamıyorum. Şimdi bilgisayara bakmaktan gözlerim yaşardı sadece... :/


Hoşça kalın.

7 Nisan 2016 Perşembe

Elmalı İrmik Helvası Tarifi

Hayırlı kandiller sevgili okurlar!

Allah'ın rahmeti ve bereketli sizlerle olsun. Bu mübarek günde Allah tüm Müslüman alemin üzerine çöken; gafleti kaldırmayı nasip eder inşallah... Ve duaları kabul olan kullardan eylesin bizleri... (amin)

Kandillerde genellikle adet haline gelmiş olan eşe-dosta ve komşulara; kandil simitleri yada kandil helvaları yapılıp, dağıtılır. Bu günlerde evlerde, pişen miss gibi helva kokuları kaplar. Ve bir parçada komşuya hazırlanıp, kapısı çalınıp, helva ikram ederseniz.  Böylelikle Komşunuz aranızdaki ilişkiler daha da güzelleşir ve karşılıklı birbirinizin kandilinizi kutlayarak, sevap dahi kazanırsınız.

O sebepten bence hiç vakit kaybetmeden hemen sizde mutfaklarınıza koşup, en basitinden bir irmik helvası dahi olsun yapın. Ama yok, klasik helvalardan biraz faklı olsun, benim bir farkım olsun derseniz de; şimdi size vereceğim elmalı irmik helvası tarifi tam size göre. Benden söylemesi... :D

Elmalı İrmik Helvası Tarifi


Elmalı irmik helvası malzemeleri

  • 1 su bardağı irmik
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 2 su bardağı süt
  • 2 adet elma
  • 100 gram margarin
  • 1 çay kaşığı kadar tarçın

Elmalı irmik helvası nasıl yapılır?

İlk olarak sütle şekeri bir taşım kaynatıp, soğumaya bırakın. Sonrada  elmalar soyup, temizlendikten sonra küp küp doğrayın.
Sütlü şerbetini hazırladık, elmaları da doğradığımıza göre. Şimdi sıra helva kavurmaya geldi. İlk olarak geniş bir tavaya margarini eritip, irmikleri ekleyin. İrmikleri karıştırarak kavurmaya başlayın. 

Elmalı irmik helvası nasıl yapılır?

İrmikler rengini hafif değiştirmeye başlar başlamaz hemen küp küp doğradığınız elmaları da içine ekleyip, karıştırmaya devam edin. Devamlı karıştırarak irmiklerin rengi istediğiniz kıvama gelince kadar kavurun. Elmalı irmiğiniz istediğiniz renge ulaştığında ise, daha önceden hazırladığınız sütlü şerbeti, kavurduğunuz elmalı irmiğin üzerine dökün. Sonrada ocağın altını en kısığa alıp, karıştırarak şerbetinin çekilmesini sağlayın.

Elmalı irmik helvası nasıl yapılır?

Sütlü şerbeti çekilen helvayı daha sonra hemen altını kapatıp, bir 20 dakika kadar dinlendirip, daha sonrada servis edin. Ben servis ederken elma ve irmiğe en çok tarçın yakıştığını düşündüğüm için tarçınla birlikte servis yaptım. Siz istediğiniz şekilde servis yapabilirsiniz. Çalıştırın hayal güçlerinizi hanımlar :)






Hoşça kalın.

5 Nisan 2016 Salı

Haftanın bloğu ve mim cevabı

Merhabalar arkadaşlar; bu aralara havalar iyice ısınmaya başladığı bu günlerde; yine biz annelerin en büyük baş belası olan bahar temizliği gündemimizde....
Geçen sene malum Efe evde olduğu için; bahar temizliğini onunla birlikte yapmıştım. Ancak bu sene Efe de okulda olunca bahar temizliği benim başıma kaldı. :( Kendi başıma bu temizlikle ce ballaştığım için buralara pek sık gelemez oldum.
Bugün hazır vaktim varken; bana paslanan bir mimi ve haftanın bloğu etkinliği ile birlikte çıkarmak istiyorum. İsterseniz ilk olarak mim cevaplaması ile başlayayım...

Bal'ın kokusu blog yazarları ne düşünüyor mimi ile beni mimlemiş. Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ederim, bana da bu güzel mimi cevaplama imkanı verdiği için....

Eeee madem mimlendik. Bizde sorulara cevap verelim:

        1. Blogla tanışman nasıl oldu?



       2. Neden blog yazıyorsunuz?

Genç kızken de sürekli günlük yazardım. Yazmak benim için bir tutku. Ben yaşadığım yada yaptığım şeyleri birileri ile paylaşmaktan büyük mutluluk duyan biri olduğum için burada yazıp, sizler ile paylaşmak bana çok iyi geldiği için yazıyorum. Yani bu blog benim için bir hobi amaçlı açılmış bir sitedir.

       3. Yakın çevrenizdeki insanlara bloğunuzdan bahsediyor musunuz?

Bazı kişilere konu açılırsa bahsediyorum. Ama çoğunluk olarak bilmiyorlar. Çünkü tanıdık insanlar buradan yazdıklarımı öğrenince yüz yüze geldiğimizde o yazdığım konu hakkında benimle konuşuyorlar. Bende o yüzden yakın çevremin duymasını pek istemiyorum. Çünkü burada yazı yazarken üzerimde bir baskı olmadan, kısıtlama olmadan yazmak istiyorum. 

         4. İlk yazınız ile son yazınız arasında ne gibi fark var?

İlk 2012 senesinde yazmaya başladığım yazılarda düşük kelimeler ve tamamen birbirine karışmış noktalama işretleri ile birlikte yazmışım. Bazen ara ara o yazılarımı okuyup, düzenliyorum. İnsanın yazı yazma yeteneği biranda kendiliğinden gelen bir duygudan ziyade, zamanla yazarak öğrenilen bir yetenek olduğuna ben bu bloğumu yazdığım yıllar içerisinde anladım. İnşallah ilerleyen senelerde daha güzel yazacak. O zamanda bu yazılarımı geriye dönüp okuduğum zaman, hatalarımı görüp, düzenleyeceğim...


       5. Blog yazmak yaşantınıza neler kattı?

Blog yazmak eskisine nazaran daha çok kitap okumamı sağladı. Ve bazı bilmediğim konular hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamı sağladı. Ayrıca bu blog dünyası sayesinde; çok uzaklarda ki insanların yaşantıları ve yaşayış tarzları hakkında fikir sahibi olmamı sağladı. Birde sanırım evde boş zaman olarak tabir ettiğim zamanlarda saçma sapan tv programlarını izleyerek, zaman kaybetmekten kurtulup. Daha faydalı ve kaliteli zaman geçirmeme neden oldu. Gibi....


          6. Hangi kaynaklardan ilham alıyorsun?

Bloğum bir kişisel blog olduğu için hayatımda ki konuları yazıyorum. Ama tabi takip ettiğim blog arkadaşlardan ara ara ilhamlar aldığımda oluyor. Misal bir arkadaştan bir yemek tarifini görüp, heveslenip, bende yeni tarifler denemek istiyorum. Ya da bir dikiş yazısını görüp, içimdeki dikiş dikme aşkının depreştiği anlarda çok oluyor, yalan değil... ;)


         7. Diğer blog sahipleri ile iletişim kuruyor musun?

4 yıldır blog alemindeyim; ama daha hiç bir blog arkadaşım ile yüz yüze görüşemedim. Bazen bende bloğum adına bir etkinlik düzenlemeyi çok istiyorum. Ama daha sonrasından o yükün altından kendi başıma kalkamam diye düşündüğüm için vaz geçiyorum. Ama yüz yüze görüşmeyi istediğim çok blog arkadaşım var; orası kesin....


       8. Rahatsız olduğun bir konu var mı?

Aslında bir konudan çok, çok konu var. Ama en çok rahatsız olduğum konu. Bizler hakkında hiçbir bilgisi olmadığı halde; sadece buradan yazılanlar ile birlikte hayatımız hakkında fikir sahibi olduğunu düşünen kişilerin yaptığı yorumlardan çok rahatsız oluyorum. Birde bloggerler kusursuz anne, kusursuz kadın ve kusursuz yazı yazması gerekli şeklinde kafalarda oluşmuş peşin yargılardan rahatsız oluyorum. Bence bloggerler de en az diğer insanlar gibi insan olduğu için onlarda hata yapabilir ve yanılabilirler. Bundan doğal ne olabilir ki?

Bu mimi sanırım tüm arkadaşlar yaptı. O yüzden benim aklıma yapmayan hiç bir arkadaş gelmediği için, paslayacak kimse bulamıyorum. :)

Haftanın bloğu!

Eveeeeeeet şimdi sıra haftanın bloğunu seçmekte sıra....

Bu hafta bloğumun baş konuğu; bir kadın, bir emekçi vee her şeyden önemlisi o bir anne!

Bu arkadaş ile de yine uzun yıllar blog aleminden dolayı tanışmış, ve yüz yüze görüşmeyi çok istediğim kişilerden biri. İnşallah bir gün kısmet olur da yüz yüze görüşebilirim. 
Bloğunda toplumsal konular ve sosyal projeler hakkında yazan. Özellikle biz kadınların sadece cinsiyeti yüzünden başlarına gelen sorunları dile getiriyor. Ve neden? Diye soran arkadaşımız....

 Bu arkadaş kendini: ''Düş sayfalarının kelime sanatçısı, yazar adayı, cümle ustası ve hayal gemisinin umut yelkeni'' olarak tabir ediyor.

Tabi sadece üzücü ve karamsar konulardan yazmıyor. Bazen bizlere başından geçen bir olayı öyle güzel ve komik şekilde kaleme alıyor ki. Sanki o yazıyı okurken, o anlattığı olay canlanıp, karşımızda cereyan ediyormuş hissine kaptırıyor, okuyan kişilere..

Evet evet bu arkadaş siyah kuğu!...


Halen aklıma geldikçe güldüğüm ve ara ara açıp, okuduğum yazısı ise burada. :D

Birde kelebekler uyurken  kategorisin de yazdığı bir öykü serisi var. Bence okumayanlar kesin okusun...

Siyah kuğum çok hassas ve vefakar bir arkadaştır. Onun bloğuna siz bir giderseniz, o size 3 gelir. Öyle ince düşünceli ve yüreği temiz bir arkadaş ki. Onu tanımadıysanız çok şey kaybetmiş sayılırsınız. Bence bu yüreği kadar kalemi de güçlü olan arkadaşı aranızda tanımayanlar varsa; hiç zaman kaybetmeden tanısın. Ve hemen takibe alsın.





Hoşça kalın.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Gazap Üzümleri Kitap Yorumu

Yazar: John Steinbeck

Çeviri: Gülen Fındıklı

Sayfa Sayısı: 480

Baskı Yılı: 2010

Yayın Evi: Remzi Kitabevi

gazap üzümleri kitap yorumu, John Steinbeck kitapları,pulitzer ödüllü kitap, Nobel ödüllü yazar, Dünya klasiği kitabı, klasik kitap örneği

Yazar, gazap üzümlerini 1930 yılında ABD'de yaşanan büyük göçü kaleme almış. John Steinbeck Nobel ödüllü bir yazar. Gazap üzümleri eseri ise; Pulitzer ödülü kazanmış.  (bence bu ödülü kesinlikle hak ediyor.)

Kitap iki bölümde ilerliyor. Birinci bölüm; Amerika'nın ekonomik bunalım dönemindeki durumu, insanların çaresizliği ve yaşam savaşlarını anlatıyor. 
İkinci bölümde ise; Joad ailesinin zorunlu olarak yaptıkları göçü ve bu göçü yaparken geçirdikleri zorlukları, göçü gerçekleştirdikten sonra göç ettikleri şehirde ne beklerken\ne bulduklarını anlatıyor. 

Amerika'nın Oklahoma kendinden yaşayan kendi halindeki Joad ailesi; geçimlerini çiftçilikle sağlayan bir aile. İşleri iyice kötüye giden aile evlerinden ve topraklarından kovulurlar. Ailedeki üyeler baba, anne, büyük baba, büyük anne, amca, iki çocuk, bir evli kız ve eşi, 2 tanede delikanlı erkekten oluşuyor. Ve birde hapishanede adam öldürmekten yatan Tom Joad -şartlı tahliye ile çıkması sonucu- o da katılıyor. Ve son olarak göç yolculuğuna dahil edilen papaz ile birlikte; kırık, dökük, eski bir kamyon ile göç yolculuğuna çıkarlar.

Oklahama'dan Kaliforniya'ya göç ederken aksilikler ve zorluklar paçalarına yapışır. İlk önce büyük baba daha sonrada büyük anne yolculuk sırasında hayatlarını kaybederler. Daha sonra yolculuk esnasında iyice psikolojisi bozulan ailenin en büyük oğlu olan Noah'da aileden kaçar. 

Kaliforniya'ya göç ettiklerinde bir kampa yerleşirler. Buradaki polisler o kampta isyan çıkarıp, kamptaki insanları hapishaneye atmak ile uğraşırken; Tom polise karşı koyar. Ancak şartlı olarak tahliye edilen Tom'u korumak için papaz suçu üstüne alır. Böylece papaz da göz altına alınması ile yolculuktan zorunlu olarak ayrılmak zorunda kalır. Evli kızın eşi olan Conni'ye de eşine hiçbir şey demeden ortadan kaybolur. Böylece 12 kişi olarak çıktıkları yolda, sadece 8 kişi kalırlar.

Joad ailesi'nin; Kaliforniya da ki işleri hiç öyle hayal ettikleri gibi gitmez. İş bulmakta çok zorlanırlar. Buldukları işler ise karınları doyurmaya dahi yetecek ücrette olmayan işler olur. Bunun için bir kaç kamp ve şehir gezerler. Bu sırada yine bir haksızlığa dayanmayan Tom yine başını belaya sokması sonucu; oda mecburi olarak aileden ayrılmak zorunda kalır... gibi.

Gazap üzümleri kitabını okurken bizlere, sanki bir isyan çıkacakmış ve mutlu sonla bitecekmiş sinyali veriyor. Ancak kitap biranda hiç beklenmedik şekilde bitti. Bu durum benim için biraz hayal kırıklığı yaşama sebep oldu. Çünkü yolculuk esnasında ayrılan Noah ve Conni'ye ne oldu? Tom ne yaptı? Aile en sonda yaşadıkları zorlukların altından kalkabildiler mi? Gibi kafamda bir sürü soru cevapsız kaldı :(

İsterseniz şimdi de sizlere kitaptan altını çizdiğim bölümlerden bir kaçını buraya ekleyeyim de kitabın gidişatı hakkında bilginiz olsun:

''Ben bir kurt kadar cesurdum. Ama şimdi bir tilki gibi cesurum. İnsan bir ava çıktı mı, avcı olur, güçlü olur. Avcıyı kimse yenemez. Ama seni avladılar mı, iş değişir. İnsana bir şeyler olur. Artık eski gücün kalmaz, belki yine zorlu olursun ama, güçlü olamazsın.'' (sf:78)


''Çünkü her bomba, savaş ruhunun ölmediğinin kanıtıdır. Grevlerin kesildiği ama büyük patronların yaşadığı dönmelerden korkun. Çünkü ezilen her küçük grev ile doğru atılan adımın kanıtıdır. Şunuda unutmayın; insanoğlu bir kavram için savaşmadığı, uğrunda ölmediği zaman, felaket gelip çatmıştır, çünkü bu tek nitelik, insanoğlunun temelidir ve evrende belirleyicidir.'' (sf 156)

''Özlenen şey,akşamleyin bir su ve ateş üzerinde bir yemek bulmaktır.'' (sf:274)

 ''Üç yüz bin aç ve sefil; eğer bunlar kendilerinin ne kadar güçlü olduklarını anlarlarsa toprak onların olur ve dünyanın bütün gazları, silâhları bir araya gelse onları durduramaz.'' (sf:332)

John Steinbeck, gazap üzümleri çok güzel tasvirlemiş. Joad ailesi ve tanıştıkları kader yoldaşlarını öyle güzel anlatmış ki. Sanki o insanlar ete ve kemiğe bürünüp, karşımıza dikilmiş hissine kapılırsınız. O büyük buhran dönemindeki insan ilişkilerini ve gördükleri muameleri öyle güzel anlatmış ki, kitabı okurken zaman zaman derinlere dalıp, o insanları hayal eder. Sonrada halinize şükürler edersiniz...


Hoşça kalın.