30 Nisan 2015 Perşembe

AİLECEK LEGO PARÇALI OYUNCAK YAPMA ÇABAMIZ VE SONUCU

Bir blogger arkadaşımız olan öğrenen annenin düzenlediği çekilişi kazanmıştım. Hediye olarak çocuk hediyesi düşünen öğrenen annenin çekilişi tamda Emir'in doğum gününe denk geldiği için, kuzuma doğum günü hediyesi gibi gelecekti.

Emir'e ''bir blogger ablanın ona doğum günü hediyesi göndereceğini'' söyleyince çok heyecanlandı. Her okul dönüşü ''anne hediyem bugün geldi mi?'' diye dört gözle kargonun yolunu bekledi. Tabi bu bekleme esnasında ne geleceğini bilmediği için hediye hakkında kardeşi ile birlikte çeşitli tahminler  yaptılar...

Ve beklenen kargo evimize gelince, kuzularım heyecanla paketi hemen kapıp açmak için uğraştılar. Tabi açamadılar :) Açamayınca mecburiyetten dış kapının dış mandalları olan benden yardım istediler ;) Önce bir iki nazlanıp ''Ne olduuu hemen elimden kapıp biz açarız demiştiniz!... Anneye muhtaç oldunuz demi sizi haylazlar!..'' dedim.

Ama boyunlarını büküp ''anne hadi aç artık'' demelerine daha fazla dayanamayıp, açtım. Çocuklar beni çözmüşler dudaklarını sarkıtıp boyunlarını büktüler mi, annelerine yaptıramayacakları bir şey yok. ;)


Paketin içinde yine 3 tane küçük paket vardı. Ve o paketlerin içinden çıkanlar:

  1.  Lego technıc olarak bilinen küçük lego parçaları ile yapılan iş arabası vardı, Emir için gönderilmiş bir hediye.
  2. Düşünceli öğrenen anne benim ufaklık olan Efe'yi unutmamış onun içinde küçük taksileri taşıyan bir tır vardı.
  3. Tabi beni de unutmayıp, bana da küçük bir çanta içinde maske ve kremler vardı...Birde Emir ve benim için yazılmış birer kart.

Hediye almayı çok seven bir aile olduğumuz için tüm paketi nefesimizi tutarak büyük bir merak ve heyecan ile açtık. Paketin içinden çıkanlara ise ayrı bir mutlu olup, herkes kendi hediyesi ile oynamaya koyuldu.

Ama Emir'in arabası ile oynaması için önce küçük lego parçalarını birleştirip, arabasını yapması gerekiyordu. Önce bir kendi başına yapmak için içinde bulunan resimli anlatım kitabını eline aldı. Ama o kadar çok parça olunca yapamadı.. Ve bizden yardım istedi...

 ''Tamam kutunun üzerinde 9-16 yaş için yazıyor, ama sonuçta 9 yaşta yazıyor yani. Kuzum henüz bir kaç günlükte olsa 9 yaşına girdi. Onun için bu legoları yapması lazımdı. :/ Ne yani biz çocukların el becerisi için -aktiviteler olmadı, ahşap boyamaları yaptırmış bir aileyiz- Tüm yaptırdıklarımız onca şeyler boşuna-mıydı?.. :( 

Baba: Tamam ben geliyorum, annen ile birlikte yaparız. Dedi ve hemen bana ''sen bize güzel bir çay demle de birlikte çay içerek yapalım'' dedi.

Hemen 'tamam' deyip mutfağa çay demlemeye gittim. Tavşan kanlı bir demlik çay demleyip yanına da bir tabak kurabiye koyup salona girdiğimde gördüm ki. Bizim ki daha arabanın 7-8 parçasını anca yapmış. Elinde kitap tek tek tüm parçalara bakarak yeni bir parça arıyor.

Hemen 'sende mi yapamadın? Anlaşıldı, bu çocuğun beceriksizliği senden geliyor'' diyerek hemen kitabı elime alıp yapmaya koyuldum. Ama gördüm ki bu parçaları birleştirip yapmak hiçte öyle düşündüğümüz gibi kolay değilmiş. Bir kere bir sürü parça var ve tüm parçalar birbirine çok benziyor. O yüzden doğru parçayı bulmak biraz dikkat ve özen gerektiriyor. Bir parçayı dalgınlık ile yanlış takmışsan, devamı gelmiyor. O zaman yanlış parçayı bulup, oraya kadar bozup, o parçayı düzeltip tekrar devam etmen gerekecek. Onun için bu lego parçasını sakin kafa ile sakin bir yerde yapman lazım. :)

Eeee biz güya çay ve kurabiye yiyerek ailecek eğlenerek yapmayı planladığımız legoları, çaylarımız-dan bir 3 yudum zor alıp, daha sonradan soğumaya bırakıp, lego yapmak ile uğraştık.. :)


2 gün akşamları -yemek sonrası ailecek uğraşlar sonucu - nihayet lego parçalı iş arabasını tamamladık...
Sonrada ''bunu çocuklar nasıl yapsın ya? Biz büyükler zor yaptık'' diye söylendik... :)

Hakikaten ya bu tarz çok parçalı oyuncakları sizin çocuklar yapabiliyor mu? :D

 Hoşça kalın...

29 Nisan 2015 Çarşamba

Soma’daki “Toplumsal Dönüşüm Projesi” Onlarla Hayat Buldu!


Soma İçin Bir Olduk:  Gizli Kahramanlar
Allianz Türkiye, sivil toplum örgütleriyle el ele vererek, bölgede etkilenen vatandaşlara ulaşabilmek, onların yaralarını sarmak ve yeni başlangıçlarını desteklemek için Soma’daydı. Soma’da 2014’te gerçekleşen ve ulusumuzu derinden sarsan maden faciasının ardından, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) ve Bilim Kahramanları Derneği (BKD) ile işbirliği yapılarak “Allianz SomaDA”yı (Soma Dayanışma Ağı) geliştirdi.
Fatma Çavuşoğlu, Mehmet Kocapınar, Gamze Akarca, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği gönüllüsü uzman psikologlardan sadece birkaçı. Dursunbey merkez olmak üzere Balıkesir İvrindi’den Kütahya’ya kadar olan hattı gezici ekiplerle birlikte ev ev dolaştılar. Psikolojik destek verdiler. Ümitsizliğin yenilmesi için mücadele ettiler.
Allianz SomaDA”yı kapsamında, BKD ile yapılan işbirliği sayesinde, Soma çevresinde, olaydan etkilenen 6 ilçedeki 16 okulun, Bilim Kahramanları Buluşuyor turnuvasına katılımı sağladı. 34 gönüllü öğretmen, 150’ye yakın öğrencinin oluşturduğu 17 farklı Allianz SomaDA takımını 4 ay boyunca turnuvaya hazırladı. Bu yolla, öğrencilerin normal hayata dönüşü desteklenirken, psikososyal ve kişisel gelişimlerine de katkı sağlanması amaçlandı.
Allianz SomaDA”nın bir ayağı da faciadan etkilenen ailelerin çoğunlukta olduğu Dursunbey’deydi. APHB ile yapılan işbirliği sayesinde, Dursunbey’de bir psikososyal destek merkezi açıldı. Çocuklara, yetişkinlere ve gruplara yönelik üç görüşme odası bulunan Dursunbey Psikososyal Destek Merkezi’nin hizmetleri, merkeze uzak bölgelere de ulaştırıldı.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

28 Nisan 2015 Salı

Peynir, Ekmek, Tamek, Kahvaltım tamam demek!

Peynir, Ekmek, Tamek, Kahvaltım tamam demek!
Türkiye’nin ilk kahvaltı konseptli meyve suyu "Kahvaltım" ailesine 3 gurme lezzet kazandıran Tamek; A, C ve E vitaminlerini içeren yeni lezzetleriyle, güne iyi başlamak isteyenlerin kahvaltı sofralarında harikalar yaratıyor.
Günün en önemli öğünü olan kahvaltıya özel hazırladığı meyve suları ile sofraların vazgeçilmezi olan Tamek Kahvaltım, içerdiği birbirinden besleyici meyvelerle güne zinde bir başlangıç yaptırıyor.
BOL MEYVELİ BOL VİTAMİNLİ 
Vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve enerjiyi, gurme lezzetleri ile sunan Tamek Kahvaltım ailesi, özellikle çocuklar için kahvaltıyı daha da eğlenceli hale getiriyor ve ailelerin kahvaltı masalarında çok sevilen bir içecek olmaya devam ediyor.
Enfes tatları ve birbirinden özel faydaları ile kahvaltının gözdeleri şöyle:
Kahvaltım 7 Meyve 7 Vitamin: Portakal, şeftali, elma, mandalina, limon, ananas ve greyfurt içeren 7 Meyve;  A, C, E, B3, B5, B6, B9  vitaminleri içeren 7 vitamin ile güne zinde bir başlangıç yapacaksınız .
Kahvaltım Portakal, Havuç, Limon: Cildinize tazelik ile canlılık kazandıran, kalbinizi ve gözlerinizi güçlendiren havuç, sindiriminizi kolaylaştıran limon ve yorgunluğunuzu alıp size enerji kazandıran portakalın eşsiz buluşması Tamek Kahvaltım Portakal-Havuç-Limon'da A, C ve E vitaminlerini bir arada bulabilirsiniz.
Kahvaltım Kan Portakalı Nar: Doğal antioksidan kan portakalı ve doğal antibiyotik nardan oluşan Kahvaltım Kan Portakalı Nar Meyveli içecek  A,C,E vitaminleri ile zenginleştirilmiş olup, kahvaltılarınıza keyif katacak.
Tamek "Kahvaltım" 7 meyveli, 7 vitaminli. Üç çeşidiyle şimdi çok daha lezzetli!


Bir boomads advertorial içeriğidir.

27 Nisan 2015 Pazartesi

EMİR'İN 9 YAŞ DOĞUM GÜNÜ (Galatasaray temalı)

Canım kuzum ilk göz ağrım 25 Nisan 2015 Cumartesi günü bir yaş daha büyüdü. Ve tam tamına 9 yaşına girdi. Evet tek rakamlı sayıların sonu, bundan sonraki senede artık kuzum da çift haneli sayılara geçiş yapacak.

Üstelik büyümesi yaşına bir yaş eklenmesi ile değil, günlük hayatta da artık belli etmeye başladı... Misal verecek olursak; onunda bir doğrusu ve yanlışı var. Her dediğimizi koşulsuz kabul etmiyor. Hatta sürekli bizimle bir muhalefet olma durumu söz konusu... Onun o hallerini gördükçe açıkçası -ergenlik sinyalallerini alıyorum. ve çok korkuyorum :/

Ama her şeye rağmen benim bu hayatta yaşama sevinçlerim ve yegane varlıklarım. Allah'ıma binlerce kez şükürler olsun ki bana evlat sevgisi yaşattı. Darısı evlat isteyip te sahip olamayanlara olur inşallah... Amin.

Nisan ayına girince Emir'i bir sevinçtir, bir mutluktur, bir sabırsızlıktır aldı... Sürekli bana:
- Anne ben Nisan ayını çok seviyorum... Neden biliyor musun?
- Bilmiyorum oğlum, neden?
- Çünkü 13 nisan senin doğum günün, 14 Nisan babamın doğum günü, 23 Nisan çocuk bayramı, 24 Nisan okulla birlikte anıt kabre gideceğiz. Ve 25 Nisanda benim doğum gününüm diye yerinde duramıyor ve o günlerin gelmesini daha nisana girer girmez beklemeye başlamıştı. Sırası ile tüm günler geldi, geçti... Ve sıra onun doğum gününe yaklaşınca bende bir hazırlık ve telaş başladı.

Önce kuzum ile konuşup nasıl bir doğum günü istediğini, nasıl bir pasta istediğini ve doğum gününde neler yapmamı istediğini sorup. Bir liste hazırladım. Daha sonrada iki gün o hazırladığım listeyi tamamlamak için uğraştım. Tabi doğum gününü kutlayıp, bitirdikten sonra sanki belim ortadan ikiye ayrılacakmış hissine çok çok kapıldım. Ama akşam yatma vaktinde; kuzulara iyi geceler dilerken Emir'im gelip ''anne iyi ki benim annemsin. Doğum günüm çok güzel geçti.'' diyerek hep birlikte birbirimize sarılınca tüm ağrıma antibiyotik etki yaptı ve geçti...


Kuzum doğum gününü GALATASARAY TEMALI istedi. Onun için pastasını futbol sahası yaptım. 9 tane mumu ve 2 tane maytaplarda oyuncuları oldu. :D


Biz ailecek güzel bir vakit geçirdik. İnşallah kuzumun daha nice uzun seneler onun pastasını yapar ve onun doğum gününü hazırlamak için yorulurum. Çünkü ben bu şekilde yorulmaya razıyım. Böyle yorgunluğa can kurban.

Emir'in 8 yaş doğum günü yazısı için tık tık

Emir'in 7 yaş doğum günü için tık tık

Hoşça kalın.

24 Nisan 2015 Cuma

YENİ NESİL BİLEKLİK AKIMI VE BU AKIMI BİZ NASIL ATLATTIK

Bizim jenerasyon çok iyi bilir ki renkli renkli, birbirinden güzel kokulu silgiler bizim yıllarda çok moda idi. Ben ilk okul 2. sınıfta iken bir kız arkadaşımın annesi ona şeker pembesi, renginde, çilek gibi kokan bir silgi almış. Oda okula getirip, diğer öğrencilere gösterip hava atıyordu. O yıllarda onun silgisini görünce çok imrenmiştim. Hatta bende babamın başının etini bir müddet ''kokulu silgi istiyorum'' diye yemiştim. Ama babam bana sürekli ''senin silgin var''(benim silgim ise kokusuz klasik yeşil silgiler-dendi) diye bana o yıl kokulu silgi almamıştı.
Ama o silgi sürekli aklımda kalmıştı. Nerde ise her teneffüs arkadaşımın sırasına gidip, o silgiyi bir kere koklamıştım. :) Tabi sonraki sene yeni okul alış-verişinde bende kokulu silgi aldırmıştım. Ama yinede 2. sınıfta iken o kokulu silgiyi o kadar çok isteyipte, sahip olamamam halen aklıma gelir.

O yüzdendir ki; mümkün mertebe çocuklarımın aklında bir şey kalmasın diye arkadaşlarında gördükleri ve çok sahip olmak istedikleri bir şeyi genellikle alırdım. Evet alırdım diyorum. Çünkü bu seferde çocuklar doyumsuz oluyor. Bırak arkadaşlarından gördüklerini, sokakta, AVM de, markette, oyuncakçıda ne görürse ister hale geliyorlar. Bu durumu da engellemek için. Onlara devamlı kararlı cevaplar verip.
- Hayır olmaz o oyuncağı alamayız. Çünkü senin zaten ona benzer bir sürü oyuncağın var. Ayrıca biz ne karar vermiştik. Bundan sonra size özel günlerde hediye oyuncaklar alacağız.

Ben bu konuşmayı yapınca tabi onlarda beni ikna etme yoluna giriyor. 'anne ne olur al, al, al, al,....'' şekilde biraz mızmızlanmaya başlıyor. Hata bazen abartıp, bağırıp çağırarak ağlamaya kalkışıyor ki. Beni bezdirip, istediği oyuncağı alayım diye. Ama genellikle bu gibi durumlarda kararımda kesin olur ve onun istediği oyuncağı almadan oradan ayrılırız.

Benim bu şekilde ki tutumum sayesinde kuzularım öyle benden çok ısrar ederek oyuncak istemezler. Çünkü bilirler ki onların doğum günleri, 15 tatil, yaz tatili gibi günlerde anne ve babası zaten onların istedikleri oyuncaklardan onlara alacak.

Ama gel gör ki çocuk oldukları için sınıflarında arkadaşlarında gördükleri bazı şeyleri yine istemekten kendilerini alamıyorlar.

Bu yılda özellikle ilk okul çocuklarında çok yaygın olan. Renkli lastikler ile yapılmış, lastik bileklik akımına benim oğlumda kapılmış durumda. Ara ara benden istedi. Bende netten bu lastiklerin zehirli. Hatta kanserojen madde içerdiğini okuduğum için almak istemedim. Ve nedenini oğluma açıkladım. Kuzum benim tavrımı bildiği için fazla ısrar etmedi. Hatta bir ara artık evde bu lastik bilekliklerden hiç söz dahi etmiyordu. Bende bu duruma sevinmiş ''çok şükür unuttu'' herhalde demiştim.

Ama bir gün elinde iki küçük poşet renkli lastikler ile geldiğini görünce çok şaşırdım. Ve anladım ki bu renkli lastikler öyle geçici bir heves değil, ciddi ciddi istiyormuş. :(

Hemen karşıma alıp:
- Oğlum ama biz seninle ne konuştuk. Dedim. Ama o beni hiç dinlemeden:
- Anneee ne olurr yap!... diye tutturunca aklıma ilk okul 2. sınıfta iken istediğim kokulu silgi geldi. Ve o an nasıl hiç kimseyi dinlemeden o silgiyi istemişsem. Şuanda kuzum da aynen benim durumumda, aklına bu bileklik takılmış. Yapayım da en azından bir iki taksın. Sonra unutur zaten diye düşündüm.
Hatta facebook sayfamda da paylaşmış. Bu renkli lastik bilekliği nasıl yapılır demiştim.
Youtebe kanalından lastik bileklik yapılışı diye bir aratınca gördüm ki bu akım benim düşündüğümden de fazla imiş. İnsanlar bu renkli lastiklerden; saat kordonu, yüzük. hatta çanta ve telefon kılıfı dahi yapanlar olmuş. Benim yapacak olduğum bilekliklerden ise sadece bir tane değil. çeşit çeşit renk ve modellerde yapıp, kollarına takıyorlarmış. Allah'tan benim kuzum bir taneye razı diye kendimi birde teselli ettim. :) (bu züğürt tesellileri de olmasa, halimiz nice olurdu. Kim bilir.)

Bu tarz renkli lastik bileklikler için apar atları da varmış. Hatta bazı kişiler tığ yada çatal ile yapıyorlarmış. Ama ben en basiti vede malzemesiz olan el ile yapılanına bakıp öğrendim. Ve yapım aşamalarını facebook sayfamda yapamayıp-ta, nasıl yapıldığını soranlar için bilgi versin diye çekip, yüklemiştim.

Bilekliği akşam yaptığım için, yapınca bir iki taktılar sonra uyudular. Sabah ben uyanmadan erkenden kalkmış ve bilekliği koluna takmıştı bile. Okula götürüp arkadaşlarına gösterecekmiş. :D

Sonra bir kaç gün yine bir kardeşi, bir kendisi taktı. Tabi bu esnada benimde gözüm sürekli bileklikte bu bilekliği nasıl unutacaklar da bende çöpe atacağım diye?

Aradan 3 gün geçince, yataklarını düzeltirken içinde buldum. Tabi tahmin edeceğiniz üzere sanki mal bulmuşa döndüm. Ve hemen bir poşete koyup, direk çöpe attım.

Bir kaç gün sürekli bana sorup, bilekliğini aradılar. :)

Ben: '' Aaaa kaybettiniz mi? Ben görmedim. Belkide kolundan düşürmüşsündür. Gibi söylemlerde bulunup ona o bilekliği unutturdum. :P

Böylece bir akım krizini daha atlatmış bulunduk... Bakalım önümüzdeki senelerde nasıl bir akım ve sorunlar ile karşılaşacağız. Allah bilir...

Hoşça kalın.

22 Nisan 2015 Çarşamba

#BenimÇorbam Maggi Çorba Çeşnili Yayla Çorbası

FikriMühim ailesinden olduğumu sanırım bilmeyen yoktur. :)
FikriMühimin bu ay ki yeni bir projesi olan Maggi çorba çeşnisi kitleri kargo ile evimi şenlendirdi. Paketin içinde çıkan iki tane saklama kaplarına ayrıca bayıldım. Bu şekilde ürün yanında ekstradan küçük hediyeler olması beni çok mutlu ediyor.


Paketin İçinde Çıkanlar:

  • 2 adet saklama kabı
  • 5 adet maggi çorba çeşnisi etli
  • 5 adet maggi çorba çeşnisi tavuklu
  • Proje ile ilgili mektup
  • 5 adet ürün broşürü
Maggi çorba çeşnisi; Yemek yapmayı seven (yaz, ilkbahar, sonbahar, kış fark etmez) ve her mevsim çorba içmeyi seven bir aileye verilebilecek en güzel hediye sanırım.

Maggi çorba çeşnisi bir hazır çorba değil. Senin kendi yaptığın çorbaya kıvam vermesi için eklediğin un... Ve ayrıca tat vermesi için eklediğin baharat, tuz ve et sularını eklemeye gerek kalmadan onların yerine eklemen gereken bir çorba çeşnisidir.

Ben maggi çorba çeşnisi ile tarhana ve yayla çorbasında denedim. Ve sonucu biz ailecek çok beğendik. Çünkü ben normal günlerde de çorba yaparken içine et suları ve baharat eklemeyi çok yaptığım için. Bizim ailenin damak tadı bu tarz baharatlı çeşnilere alışık. Ancak bana gelen kitlerden denemesi için verdiğim arkadaşlardan bir kaçı beğenmemiş. Onlar normal günlerde de çorbalarına öyle baharat ve et suları eklemeden yapıyorlarmış. O yüzden olsa gerek.

Maggi çorba çeşni-sinden bu kadar bahsettikten sonra size maggi çorba çeşnisili bir tarifim olan yayla çorbası tarifini vereyim de tam olsun. ;)

Maggi Çorba Çeşnili Yayla Çorbası

Malzemeler:
  • 5 su bardağı su
  • 2 çorba kaşığı pirinç
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1 yumurta
  • 1 paket maggi çorba çeşnisi

Hazırlanışı: Önce su ve pirinci tencereye koyup pirinç pişene kadar kaynatın. Daha sonra bir kaba yumurtayı kırıp onun üstüne de yoğurt koyup iyice çırpın. Sonra onun içine bir paket maggi çorba çeşni sinden tavuk\et ekleyin. Sonrada iyice çırptıktan sonra ocakta kaynamakta olan pirincin içine azar azar karıştırarak ilave edin. Sonrada ocağın altını kısıp kıvam alıncaya kadar pişirin.

Küçük bir öneri, maggi çorba çeşni-sinde tuz olduğu için ekstradan tuz eklemenize gerek yok. Ancak tuzlu yemeyi seven bir aile iseniz çorbanıza çeşniyi ekledikten sonra bir tadına bakın. Tuzu az gelirse biraz tuz ekleyin. Çünkü bazı kişilere göre tuz eklemesen tuzsuz oluyor dediler. Herkesin damak lezzeti farklı olduğu için siz çorbanın tadına bakarak karar verin. 
Ayrıca bir başka önerimde bu çeşni size fazla gelirse yarısını kullanın, sonra diğer yarısını da başka çorba için kullanabilirsiniz.


Ohhh miss gibi dumanı üzerinde sıcacık içinizi ısıtıp, sizi tok tutmaya yardımcı olan kıvamlı bir çorba içererek güzel bir öğlen yada akşam yemeği için başlangıç yapabilirsiniz.
#BenimÇorbam Maggi çorba çeşnili yayla çorbası... Ya senin Çorban ne?..

Hoşça kalın.

20 Nisan 2015 Pazartesi

SUÇLU KİM?

Çocuklarıma karşı ne çok ''baskıcı bir anne'' nede ''üstüne titreyen onların tüm yapmaları gereken sorumluklarını yapan bir anne'' olmamak için çok çaba sarf ediyorum. Ancak analık hormonlarım bazı zaman ağır basıyor ve hemen tez canlık ile onlara yardım etmek maksadında, ama fakında olmadan çocuğuma zarar veriyormuşum...
Evet zarar veriyormuşum diyorum. Çünkü bunu daha iki gün önce Emir'in bana söylemesi ile kafama dankkk!... etti.
Özellikle Emir ilk okulda iken çocuğumun ödevlerine yardım etmek maksadı ile sürekli yanında bulunup, hemen yanlışını bulup müdahale edip, kusursuz ödev yapması için çapa sarf ettim. Sonuç elbette ki başarılı, kusursuz ödev yapan, okuma ve yazmayı çok çabuk söken hatta okulda en çalışkan öğrenci konumunda olan bir oğlum oldu. 
Bu durumu görmek ile mutlu olan ben belkide farkında olmadan içimdeki not doyumsuzluğu canavarı da onunla birlikte dünyaya geldi(!)
Sonra ikinci sınıfa başladı oğlum. İkinci sınıf içinde aynen çocuğun her ödevini ondan çok bilen biri oldum. Hatta ara ara bana ''anne bugün ne ödevim var?'' Diye sorduğu anlar dahi olurdu. Tabi birde sürekli analığın rajanundan olan ''hadi'' kelimesi. ''hadi oğlum ödevlerini yap''hadi oğlum kitap oku'' sabah okula giderken aynı şekilde ''hadi oğlum geç kalacaksın'' gibi sürekli onun arkasında belkide zaman zaman önünde oldum. Tabi sonuç yine çok güzel... Çocuğum yine okulunda en çok başarılı çocuklar arasında, öğretmeni ve arkadaşları tarafından çok sevilen bir çocuk... içimdeki not doyumsuzluğu canavarı artık oğlumun başarıları vede aldığı yüksek notlar ile iyice beslenip büyümeye başladı(!)...


Emir 3. sınıfa geçtiği zaman ise ev değişikliği, okul değişikliği ve tabi ki Efe'yi okuldan alıp kendim eğitim verme çabalarımda ortaya çıkınca ister istemez çocukta da bende de bir afallama oldu.
Bir kere ben artık eskisi gibi oğlum ev ödevini yaparken yanı başında olup hemen yanlışlıklarına müdahale edip, ödev yapmasına yardımcı olmak yerine. Oğlum ödevlerini bitirdikten sonra bana getiriyor ben kontrol edip daha sonra verir hale geldim. Hatta okula giderken unuttuğu okul araç ve gereçlerini hemen arkasından okula götürmek yerine. hiç götürmedim ki okula gidince hatasının cezasını çekip anlasın da. bir daha yapmasın diye...(Önceden olsa hemen koşar öğretmen derse girmeden -dilim bir karış sünmüş halde- oğluma verirdim) İçimdeki iyice büyümüş olan not doyumsuzluğu canavarını öldürmek için uğraşmaya başladım..

Perşembe günü olan veliler toplantısında yeni okulundaki, yeni öğretmeni Emir için, ''artık eskisi gibi değil başarısı düştü'' dedi. Bunu demesindeki neden ise; girdiği deneme sınavında önce 10 yanlışı varken, bu girdiğinde ise 12 yanlış olduğunu için söyledi. Ben oğlumun sınav ve deneme testlerinde ki yanlışlarının sayısı ile pek ilgilenmediğim için, bana bu durum saçma geldi. O yüzden öğretmenin o sözünü pek dikkate almadım. Ama birde ''çok içine kapanık oldu. Artık eskisi gibi benimle konuşmuyor,'' demesi beni benden aldı. Öğretmenine kaçamak sorular sorup nedenini anlamaya çalıştım. Ama net bir şey demediği için pek anlayamadım. Onun için eve gelince bu durumu oğlum ile konuşup ona sorunca... Hemen itiraz etti.
-Hayır ben içine kapanık değilim, hep öğretmenim ve arkadaşlarım ile konuşurum. Gibi söylemler söyleyip gözleri doldu.
Kuzumun o halini de görünce anladım ki gerçekten de bir problem var. Yoksa bu şekilde hemen sinirlenip, ağlamaklı hale gelmezdi.
Oğluma öğretmeninden utanıyor yada çekiniyor musun? Yada sen bir şey sorunca sana cevap vermiyor mu? Gibi sorular sorup nedeni anlamaya çalıştım. Ben bu tarz sorular sorarken o bana ne desin. 
-Artık öğretmenim beni çalışkan bir öğrenci olarak görmüyor. Ben sınavlara her girdiğimde yanlışlarım bir tane daha çok oluyor. Bunun nedeni de SENSİN!...
Dedi.. Onun bana kurduğu cümlede ki SENSİN kelimesi beni can evimden vurdu. Hemen kendimi toparlayıp ''neden beni suçladığını''sordum. Ve bana:
-Eskiden sen benim ödevlerimi yapmama yardımcı olup, hep yardım ederdin. Hatta unuttuğum defterim veya kitabımı hemen arkamdan koşarak gelip yetiştirirdin. Ama artık öyle yapmıyorsun. Artık beni hiç önemsemiyorsun. Dedi...

Kuzumun bu sözünden sonra anladım ki. Hakikaten de bütün suç bende-imiş. Çünkü ben ona iyilik yapıyorum(!) diye yaptığım şeylerde aslında ona iyilik değil, kötülük yapıyormuşum. Kuzuma zamanında sorumluk vermediğim için, bu sene verdiğim sorumluklar ona ağır geldi. Onun sorumluklarını devamlı hemen yapan bir anneye o, çok alışmış. Bu sene kendimi geri plana çekip tüm sorumluluğu oğluma verince, artık onu eskisi gibi sevmeyip önemsemediğimi düşünür hale gelmiş.:/

Hoşça kalın.

18 Nisan 2015 Cumartesi

KAYNANALIK DAMARIM KABARMAYA BAŞLADI

Yeni evli iken kaynanamın yaptıkları çok garibime gider, hatta zaman zaman onu eleştirirdim. ''Bu ne ya insan oğlundan, gelini kıskanır mı hiç??? \Cık cıkk oğlun varda öyle gelinin var\ Gelinin olduğu için sevinmen gerekirken neden böyle kasım kasım oğlum beni daha çok sevsin, ben gelinden daha marifetliyim diyerek geri-lirsin'' diye düşünür hatta benim gibi yeni gelinler ile arada -ne yalan söyleyeyim- çekiştirdiğim dahi olurdu...

Ama iki tane oğlan anası olunca anladım ki!. Gelin kıskanılır mı? Evet öyle bir kıskanılır ki, kıskançlıktan insan çatır çatır çatlarmış... Hiç cık cık hiç öyle şey olur mu? Demeyin... Olur olur bal gibi olur... :D
İsterseniz neden olur ondan kısaca bahsedeyim.... Gelin Kıskanılır, çünkü ben oğullarımı, eşimde eksik olan ama olsa idi beni çok mutlu edecek olan tüm duyguları tek tek aşılıyorum. Misal verecek olursak.

  1. Bir kere benim oğullarım çok romantik. İnsanları mutlu etmeyi, onları sevindirmeyi, sürprizler yapmayı çok seviyorlar. Ama bu romantiklik öyle böyle değil bazen öyle aşırı oluyor ki benim gibi romantik delisi birini dahi şaşırtıp... ''Aaaa bunu nasıl akıl etti'' diyerek ağzım bir karış açık kaldığı anlarda çok oluyor.
  2. yardım severler. mutfak ta sofra kurarken ya da kaldırırken bir ucundan tutup bana yardım ederler.
  3. Ağızları çok güzel laf yapıp iltifatlar ediyorlar. Özellikle güzel bir yemek yaptığımda o yemek boyunca ara ara iltifatları ile beni daha çok şevklendirip yemek yaparken daha fazla özenmeme vesile oluyor.. Gibi...

kaynanalık-hakkında-yazı ve kaynanam

Bir hafta sonu kaynanam ve eltim bize geldiler. Bu arada aramızda kalsın ama eltim de romantiklik adına hiçbir şey yok romantiğin ''R'' sinden dahi nasibini almamış biridir. Hatta onu görünce anladım ki tüm kadınlar romantik olmuyormuş. Halbuki ben eskiden tüm kadınlar romantik olur, erkeklerde odun olur diye biliyordum. Ama kuzularım ve eltim sayesin de anladım ki durum hiçte öyle değişmiş :)

Mutfakta büyük oğlum ile eltim konuşurken Emir ona'' yenge amcam sana nasıl evlenme teklif etti?'' demiş. Oda ''yemeğe götürdü orada evlenme teklif etti'' demiş. Emir ise; nasıl evlenme teklif edilmesi gerektiği hakkında  anlatmış-ta anlatmış... ''Ben olsam böyle güller alır, böyle evlenme teklifleri ederim'' diyerek. Tabi bizim elti öyle şeyleri sevmiyor ya sıkılmış, salona bizim yanımıza gelip. ''Abla senin oğlun şöyle, böyle diyor'' diyerek onun söylediklerini gülerek bana anlattı...

Kaynanam hemen kaynanalığını gösterip. ''yok öyle hemen şımartma daha sonra başına çıkar\ üstelik önce anneye alınır sonra sevgiliye\ annen seni bak ne zorluklarla büyütüyor önce o senin bir faydanı görsün daha sonra o..... '' bla bla bla... konuştu da konuştu.
Eltim karşı çıktı hiç öyle olur mu? Yapacak tabi tamam bu kadar abartmasın, ama önce sevgili sonra anne gelir diye.- Tabi o henüz anne değil ondan tuzu kuru- Ama ben tek kelime dahi edemedim. Evet aynen öyle, normalde kaynanama muhalefet olmayı çok severim, ama maalesef ki kaynanalık hormonlarım bu sene bende de oluşmaya başladı sanırım. :(

Tamam normalde de kıskanç bir anneyim. Ama bu sefer kıskançlıktan daha çok gerildim. Oğluma tüm öğret-tiklerim şeyleri başkasına yapmasına. O karşı tarafta ki kızında - eltim gibi- romantiklikten nasibini almamış duygusuz olsa ben o zaman gerim gerim gerilir. O kızın saçını başını yolmak isterim, herhalde. :)

Yok yok hayali dahi beni benden alıyor. En iyisi mi ben oğullarımı kimselere vermeyeyim. Biz ana oğul beraber mutlu mesut yaşar gideriz. Bu kaynanalığın potansiyeli beni bu şekilde geriyorsa, kim bilir gerçeği ne hale düşürür!...

Hoşça kalın..

16 Nisan 2015 Perşembe

ZAR ADAM (LUKE RHINEHART) KİTABI HAKINDA YORUMUM

Yazar: Luke Rhınehart

Çeviri: Enver Günsel

Sayfa Sayısı: 464

Baskı Yılı: 2008

Yayın Evi: Pegasus yayınları


Luke Rhınehart yazarının kitabı olan zar adam hakkındaki araştırmalarıma bakılırsa; okurlarını iki kısıma ayırmış. Kimisi çok beğenmiş, kimisi ise hiç beğenmemiş. Ben ise kitabın arka kapağı vede üstünde 'çok az kitap hayatınızı değiştirebilir. Bu roman değiştirecek!' sözünden çok etkilenmiş ve hemen elime geçer geçmez ilk bu kitabı okumaya başlamıştım. Ancak kitap bende konu bakımında hayal kırıklığı oluşturdu. Çünkü bu şekilde zarların her istediğini yapıp, ailesini, işini ve eş dostunu kaybeden bir insanı hiç hayal dahi edemedim. Bence bu tarz insanlar kesinlikle akıl sağlığını kaybetmiş insanlardır.


ZAR ADAM NE DEMEK?

Zarlara verdiği kısa vade ve uzun vadeli seçenekler ile hayatına yön verip, O seçenekler doğrultusunda hareket ediyor. Bu seçenekler içerisinde: İyi, kötü, istekli, isteksiz gibi bir sürü seçenek bulunuyor.
Düşünün bir kere zarlara tek gelirse deli gibi davranıp insanlar ile iletişim kurmayacağım. Çift gelirse tüm gün bir çocuk gibi davranacağım diye seçenekler sunuyor, sonrada zar atıyor. Zar ne gelirse hiç itiraz etmeden o zarın söylediğini yapıyor.
Hatta o verdiği seçenekler bazen o kadar çok abartılı oluyor ki, yok efendim arkadaşımın eşine tecavüz edeceğim. Yada eş cinsel olacağım gibi saçma sapan seçenekler dahi veriyor. Çıkan sonucu ise hiç şaşmadan uyguluyor. Sanki onu zarlar yönetiyormuş gibi. resmen zar adam=zar köle oluyor...


ZAR ADAM KİTABININ KONUSU

Kitabın konusuna gelirsek, kitabın baş kahramanı yazarla aynı isimde Luke Rhınehart. Evli, iki çocuk sahibi, iri boylu, iri yapılı, dini inançları zayıf bir psikayatrist. Bu adam hayatın monotonlaşmasından sıkılmış artık hayattan tat almamaya başlaması sonucu bir gece evinde verdiği parti bitiminde tüm arkadaşları gidince, aklına zar atıp seçenek sunmak gelir. Ve bu seçeneği ilk başlarda korkarak da olsa gerçekleştiriyor. Ve o seçeneği gerçekleştirmesi sonucu kendinden büyük bir rahatlama ve huzur bulunca artık sık sık zarlara seçenekler sunup, uygulamaya başlıyor.
Zamanla artık bu zar atma terapisini eş ve dostuna hatta hastalarına dahi anlatıp, uyguluyor. 
Bence zar adam kitabının konusu hakkında film çekilirse kesin +18 yaş olarak çekilir. Yani kitabın içinde ara ara pornografik içerikler yanında mide bulandırıcı sahneler bulunmakta. Ben okurken midem kalktı ve şöyle düşündüm. ''İnsanoğlu aslında çok özgün ve vahşi varlıklar. Belirli bir inanç ve kurallar olmasa ne kadar çok sapıtabilecekleri bu kitap ile kanıtlanmış bulunmakta.''

Zar adam kitabın devam kitabı olan zar adam iz peşinde kitabı da bende var. Ancak şuanda onu okumak istemiyorum. Hazır elim de başka kitaplar varken onları okuyacağım. Ama en son yine elimde hiç okunacak kitap kalmadığı bir zaman belki bir umutla 'bu kitap farklı ve güzeldir' diye okurum herhalde.
Sizlere ise kesinlikle tavsiye etmem bence elinizde yoksa hiç boş yere almayın. Onun yerine başka kitapları alın.

Hoşça kalın...

15 Nisan 2015 Çarşamba

ÇOCUKLAR İLE BAHAR TEMİZLİĞİ NASIL YAPILMALI?

Uzun bir kış mevsiminden sonra bahar geldi mi? Yok gelmedi mi? diye ikilemlerde kalırken; çalışan yada çalışmayan hiç fark etmez tüm bayanların beyninde ''ev için bahar temizliğini yapmak\yaptırmak gerekiyor'' düşüncesi döner durur. Ama bahar temizliği öyle günlük ve haftalık temizlikler gibi üstün körü yapılacak bir şey olmadığı için, bu temizliğe kalkışmak biraz insanın gözünü korkutur. Kadınlar bu temizliğe başlamaya cesaret edemez, sürekli ertelerler. Ama beyinlerinde sürekli bu temizlik ile meşgul olduğu için resmen psikolojik işkence gibi olur. Bu işkenceden kurtulmak için çalışan yada çalışmayan fark etmez tüm bayanlar biran önce yapıp kurtulsunlar. -Yada paralarına kıyıp bir temizlikçi ile anlaşıp bahar temizliği yaptırsınlar.

anne olmak, bahar şenliği, doğal temizlik, espriler, HAYATIN İÇİNDEN KONULAR, kadınlar, pratik bilgiler, tokideki sesden havadisler, TOPLUMSAL KONU, yeni evden havadisler, çocuklarım,


Bahar Temizliği Yapılırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar:

Ben hayatım boyunca, öyle elinde ozan ve bez ile sağın solun tozunu alacak kadar toz düşmanı, nede elimde cetvel ile eşya ve bibloları evde simetrik şekilde düzenleyip çizmeye çalışır vaziyette bir simetri hastalığım yok. Ancak öyle çok tozlu ve dağınık bir evde yaşamayı da hiç sevmem. Bana göre dağınık evde yaşamak insanın ruhuna zarar veriyor. 

Şimdi de size kendi çapımda anam ve büyüklerden gördüğüm vede bu 11 yıllık ev hanımlığının verdiği tecrübesi ile de bahar temizliği tüyoları vereceğim. Bakalım nelermiş?...
  • İlk olarak bahar temizliğine başlamadan önce kafanızda bir plan yapın. İlk nereden başlayıp, neler yapmanız gerektiği konusunda. Çünkü bahar temizliğini bir işkence halinden çıkarıp çok fazla yorulup, sıkılmadan yapmak istiyorsanız. Her gün bir odayı yapın. Böylece dinlene dinlene yorulmadan tüm evin bahar temizliğini yapmış olursunuz.
  • Bahar temizliğine başlamadan önce hareketli bir müzik acın ve temizlik boyunca gerekli olan; toz bezi, deterjanlar ve kova gibi gerekli tüm temizlik malzemeleri yanınıza koyun.
  • Evde halı varsa onu yıkatmaya verin. Yada bir leğene sıcak su, toz çamaşır deterjanı ve yumuşatıcı katıp. Onu bir halı fırçası ile iyice silin. Sonrada balkona yada başka boş bir yere koyup havalandırıp kurumasını sağlayın.
  • Sonra bir kovaya yine ılık su ve dalin doldurup tüm duvarları ve tavanı bir fırça yardımı ile iyice silin. Böylece bütün kış evde bulunan toz ve örümcek ağlarından kurtulursunuz. Tabi bu silme işlemlerine başlamadan önce duvarda aslı tablo, ayna yada saat varsa onları çıkarıp bir kenara koyun.
  • Daha sonra camlardaki perdeleri çamaşır makinesine koyup yıkayın. Perdeleriniz yıkanırken sizde bir kovada ılık su ve çok az çamaşır suyu ve yine dalin koyup silin. bez olarak da pamuklu, tüy ve iz bırakmayan bezleri tercih edin. Hatta evinizde eski atletiniz varsa onları atmadan önce camları silmek için kullanıp, sonra atın. Gerçekten de çok güzel bir temizleme yapıyor. Kurularken de bir gazete sayfası ile kurulama yapın.
  • Camların işi bittikten sonra kapılara geçin. Kapılarınızı beyaz renkli ise kesin cifleyin daha çok parlayıp, lekeleri yok ediyor.
  • Koltuk yada yatak hangi odayı temizliyor iseniz onların altı sandıklı ise, altlarını boşaltın. Sonrada deterjanlı bir bez ile önce silip, sonra kurulayın. Biraz havalandırdıktan sonra altlarında ki eşyaları tek tek kontrol edip geri yerleştirin.
  • Koltuklarınızda çıkarılan bölümlerini çıkarıp yıkayın. Çıkarılmayan bölümü ise yumuşatıcı katılı bir su ile bezlerinizi nemlendirip silin.
  • Çekmece ve dolap içlerini boşaltıp yazlıkları çıkarıp, kışlıkları kaldırın. Kullanılmayan eşyaları ise başkasına vermek üzere ayırın. Böylece çekmece içleri düzenlenmiş ve kullanacağınız eşyalar gözünüzün önüne gelmiş olur.
  • Koltuk yada yataklarınızın altını boşaltıp, sildikten sonra sıra yerlere geldi. Yerlerde dolap, yatak...vs gibi ağır eşyaları sağa sola kaydırıp altları önce elektrikli süpürge ile süpürülüp daha sonra silin. Daha sonrada kuruyup hava alması için bir müddet o şekilde bekletin.
  • Ev işi nankör olduğu için bir iki saat sonra yapılan temizliğin kokusu vede görüntüsü tamamen sanki hiç temizlik yapmamış gibi gözükür. Bunları engellemek, temizlik yaptığınızı kanıtlamak için, evinizdeki eşyaların yerini değiştirin. Yatakların nevresimlerini değiştirin. Hatta imkanınız varsa bir tane yedek halı bulundurun eski halınızı yıkamaya verince o yedek halınızı kullanın. Böylece yaptığınız ev temizliği bir müddet sizin ve ailenizin gözüne gözükür.

Çocuklar İle Bahar temizliği Yapmak:

Ev işi nankör olduğunu söylemiştim. Ancak çocuklarınız öyle nankör varlıklar olmadığı için. Bu tür temizlikleri yaparken öncelik okula giden çocuğunuz varsa onlar okulda iken yapın. Okula gitmeyen çocuğunuz varsa bu temizlik işini onunla birlikte yapın. Onlara da yanınızda işler verip yapmasını sağlayın. Böylece sizin verdiğiniz işi yaptıklarında sizden aldıkları takdir ile çok mutlu olurlar. 
Misal; siz silme işlemi yaparken onların eline de küçük bir nemli bez verip bir yer gösterin ''burayı sil'' diyerek.
Yada onların yapmaktan çok hoşlandıkları dağıtma işlemlerini yapmaları için çekmece ve dolap işlerini boşaltma işlemlerini onlara bırakın. Emin olun ki sizden çekinmeden, sizin istediğiniz için çekmece ve dolap işlerini dağıttıklarını gördükçe çok mutlu olup. Öyle bir boşaltıyorlar ki onların o hallerini izlemek gerçekten de çok zevkli. Ancak silkin ve kendine gel; gün eğlenme vakti değil, gün temizlik yapma vakti. Hazır çocuğunuza da bir eğlence bulmuşken siz biran önce işinizi bitirmeye odaklanın. Çünkü çocuklar tüm oyunlar oynarken bir müddet sonra sıkıldıkları gibi çekmece ve dolap içi boşaltma yada sağı solu silme işinden de sıkılabilirler.
Siz iş yaparken de bir yandan da ''acaba çocuğuma nasıl bir iş daha versem de; sıkılınca onu yapsa?'' diye beyinleri çalıştırmayı da unutmayın.

Bahar temizliği yapmak zor, ancak çocuk ile bahar temizliği yapmak iki misli zor. Çünkü sizde normal çocuksuz insanlar gibi bahar temizliğini yaptığınız gibi birde ekstra olarak çocukları oyalamak için, onlara gözünüz önünde aktivite ve eğlence bulmanız gerekecek. Yani bir yandan da beyinlerde çalışıyor olacak. Annelik zor zanaat vesselam. zor!....


Hoşça kalın.

13 Nisan 2015 Pazartesi

YENİ YAŞIM VE BANA KATTIKLARI

Daha dün; hüüüü 30 yaşına girdim\hüüüü yaşlanıyorum\hüüüü artık herkes bana teyze diyor\hüüü iki kaşımın tam ortasında ki kırışıklık her yıl biraz daha derinleşiyor.... gibi söylemler ile yakarıp, ağladığımı biliyorum... Peki şimdi ne oldu? O daha dün dediğim gün aslında kos-kocaman bir yıl. Tam tamına 365 gün geçmiş. Ve ben artık 31 yaşına bugün itibari ile ilk adımımı atmış bulunmaktayım.

Her yıl benim ömrümden bir yıl, yaşıma da artı bir rakam eklenmiş olsa da; ben bu şekilde yaş almayı artık seviyorum. Seviyorum çünkü, geriye dönüp baktığım zaman görüyorum ki; aslında yıllar bana bir sürü güzelliklerde getirmiş. Aslında etrafımda ne çok hazinem var. Ama maalesef ki ben zaman zaman zorluk ve sıkıntıları ile yakındığım için o varlıkların bana sunulmuş birer nimet ve hazine olduklarını unutmuşum.

Ama geçen seneden beri - özellikle bu sene daha çok- iyi anlıyorum ki, ben koskoca 30 yılı geride boş olarak bitirmemişim. Bir kere her şeyden önemlisi  geride bir sürü güzel anı ve mutluluk biriktirdim. Bugün kahvaltı sofrasında çocuklarım ile sohbet ederken onların bebekliklerini onlara anlatırken kendimi buldum. Sonrada şöyle bir düşündüm, (ne güzel yıllar geçmiş, çocuklarım bebek iken de çok mutlu anlarım olmuş). O yıllarda belkide bu güzelliklerin farkında olmadan uykusuzluk ve çocuklara yetememe kaygı ve korkum yüzünden hiç fark etmiyordum. Ama o yılları geride bırakıp, daha sonradan o yılları hatırlamaya çalıştığım zamanlar o zorlu günlerden çok; güzel günleri hatırlanıyor olması çok güzel.


Ben bu yıllarda; kocaman yürekli, kocaman kalpli, beni seven bir eş ve dünyalar tatlısı ve çok akıllı (maşallah) iki tane kuzucuk-tan oluşan küçük bir çekirdek aileye sahip oldum. İkincisi herne kadar öz annemi küçük yaşta kaybetmiş olmanın bir acısı içimde olsa da; benim hemi annem, hemi babam olan ve her doğum günümde hiç şaşmadan her yıl arayıp kutlayan bir babam var. Ve bu dünyanın en güzel şeyi olan iki tane, bana annemi hatırlatan kardeşlerim var.

Veeee bana en az kardeşlerim kadar yakın ve beni sevip, benimsemiş olan iki tanede eşimin kardeşleri var... Bana her yenge kelimesi yerine 'BACI' olarak seslendiklerinde içime büyük bir sevgi yükleyen güzel yürekli insanlar var.

O güzel yürekli insanlar, pazar günü tatillerini fırsat bilip, benim doğum günümü bir gün önceden kutlamak için yukarıda ki pastayı alıp, bize gelmişler. Ne kadar çok mutlu oldum ki anlatamam! Öyle mutlu oldum ki utanmasam o gün, o saat orada höngüre höngüre ağlayabilirdim.

Şimdi bana kocaman kadın oldun, ne doğum günü, sen çocuk musun demeyin. Eskiden olsa bende o şekilde büyük insanalar için doğum günü anlamsız. her sene bir yaş daha büyüyüp, yaşlandığının günü hiç kutlanır mıymış derdim. Ama yıllar bana bir sürü konuda ki düşüncemi değiştirdiği gibi. Bu konuda ki düşüncemi de değiştirdi. Artık ben öyle büyükler için doğum günü anlamsız demiyor. Aksine daha çok değerli diyorum.
Neden mi?...
Değerli diyorum;
Çünkü her doğum günü belkide son doğum günüymüş gibi doya doya kutlanmalı.
Bu yılların kıymetini bilip ''eyvah yaşlandım'' diye karalar bağlamak yerine ''bu yıllara bir daha gelemeyeceğim.'' Diyerek doya doya her saniyesini sevdiklerimiz ile geçirmeye çalışalım. Bu doğum günü veyahut ta ufak bir aile toplantısı şeklinde de olabilir. Sebebi ve nedeni önemli değil. Önemli olan sevdiklerin ve ailen ile güzel zamanlar geçirmek olmalı.

O yüzden ben artık bu yılda aldığım bir karara göre; bundan sonra yaş haneme bir yaş eklendiği zaman, hüzünlenip dudağımı sarkıtmaya-cağım. Aksine güzel yıllar yaşamış ve hayatımı ''keşkelerim'' olmadan sürdürdüğüm için büyük sevinç ve mutluluk ile yeni yaşıma gireceğim...
Bence sizde öyle yapın. :D
Hoşça kalın...

11 Nisan 2015 Cumartesi

AİLECEK YAPTIĞIMIZ AHŞAP BOYAMA VE SONUCU

Bahar bize acıyıp, arada sıcak yüzünü gösterse de devamlı olarak soğuk yüzünü göstermeye -halen devam ettiği için. Bu baharı evde geçiriyoruz(!)...

Yüce Yaradanın kudretinden sual olunmaz elbet. Ancak 2012 senesinde daha mart ayında havalar sıcakmış burada ki postumu okuyunca, maziye ufaktan bir yolculuk yaptım...( Efe orada çok küçükmüş ya)

Evet havalar soğuk, ama biz evde hiç boş durur muyuz?... Madem dışarı çıkamıyoruz, o zaman bizde evde ailecek aktiviteler ve hobiler yapalım diyerek işe koyulduk. Geçen hafta sonu; sürekli aklımda olan ahşap boyama işine ailecek daldık. :) Aynen öyle ailecek daldık, ancak sonuç hiçte fena olmadı hani.. :D SANATÇI AİLEYİZ VESSELAM...


Yukarıda ki sanat eserimizden de anlayacağınız üzere sehpamızı beyaza boyadık. İsterseniz nasıl ve ne şekilde yaptık ondan bahsedeyim de sizde evinizde boş vakitlerinizde, eski ahşaplarınızı boyayıp hayata geçirebilir, onlara yeni ruhlar ve yeni anlamlar katabilirsiniz.


AHŞAP BOYAMA İÇİN GEREKLİ MALZEMELER:

  • Zımpara
  • Fırça
  • Boya
  • Tiner

AHŞAP BOYAMA NASIL YAPILIR:


İlk olarak yukarıda saydığım malzemeleri, en yakın yapı marketinden hemen temin edin. Daha sonra eskimiş, yıpranmış bir eşyanızı alın. (biz sehpayı gözümüze kestirdik ve onu aldık) Sonra eş ve çocuklarda dahil olmak üzere ellerine verin, birer zımpara kağıdı ve sehpa. Zımparala-sınlar. Hatta en iyi yapana ödüllerde vaat edin ki. Zımpara yapma işi daha cazip ve eğlenceli hale gelsin. :)


Yukarıdaki resim kolaj-inde de gördüğünüz üzere üstü daha önceden vernikli olan sehpaları iki gün çoluk çocuk zımparalaya zımparalaya alttaki hale getirdik...
Bitti mi? Hayır, hiç biter mi daha yeni başladık -Ara ara çocuklar kaytarsa da onlara yine ara ara küçük ödüller koyarak, tekrar işin içine soktuk. El kasları; son günde yaptıkları en büyük aktivite olduğu için bayağı bir çalıştı. Bundan sonra ince, kalın motor tüm çalışmaları gözleri kapalı yapabilirler artık :D YAŞADIK!..

Sonra sıra geldi boyama işine... Tamam zımpara işi hep birlikte yapılır, ancak boya işi biraz sakat. Çünkü boyayı açmak için içine tiner koyulduğu için kokusu çocukları rahatsız eder. Ama benim kuzular durur mu? Bir kere merak ettiler ya. İllaki o boyamayı da yapacaklar, yoksa bu hayatı bize zindan ederler. İyi madem o kadar çok ısrar ettiniz ilk katı boyarken, boyayı tiner yerine su ile açalım da onlarda yapsın. nede olsa tek katla bu iş bitmeyecek. Bunun daha ikisi, belki de üçü olacak...


Önce ilk katı yine çoluk çocuk yukarıda ki gibi üstün körü deneme amaçlı boyadık. Hatta ortaya çıkan görüntüyü gördükçe, ben sonuçtan korkmaya başlamış: '' Biz bu şekilde boyamaya devam edersek bu sehpaları atmak zorunda kalabiliriz'' diye ara ara söylenmeye dahi başlamıştım.. :)

Tüm sehpaların ilk katını boyadıktan sonra, kurumaya bıraktık. Bir gün cam balkonda, camları açıp kuruttuk. Ertesi gün çocuklara başka bir eğlence bulup, onları boyanın yanına yaklaştırmadım. Ben çocuklar ile uğraşırken, kocişko da ciddi ciddi ahşap boyama işine koyuldu. Bir iki saatlik çocukları oyalamaktan sonra kocişkonun yanına gidince gördüm ki. Bizim alalı bereli sehpamız  olmuş mu bembeyaz narin bir sehpa...


Ohhh bu sehpa bağra basılmaz da ne yapılır? Söyleyin ne yapılır. :) Hele ki birde bu sehpanın üzerinde tüm ailenin eli ve emeği varsa al sana aile hatırası ömür boyu bak bak o günleri hatırla. Bundan iyi birlikte vakit geçirilir mi? Üstelik birlikte vakit geçirdiğimize karşı ortada bir delilde var. ;)

Hadi analar hazır havalarda iyi gitmiyorken, sizde en yakın yapı marketinden malzemeleri alıp. Evinizin eski, atılmaya yüz tutmuş bir eşyanızı eğlenerek boyayın... ;)

Hoşça kalın.

9 Nisan 2015 Perşembe

ÇİMLENME DENEYİ VE BU DENEYDE BAŞIMIZA GELENLER

Emir'e okuldan ailesi ile birlikte evde yapması için verilen ödevleri mümkün mertebe buraya da aktarıyorum ki lazım olanlar okuyup bilgi alsın. Bizim düştüğümüz hatalar düşmesin diye. :)

Evet hatalar diyorum, çünkü ben o hataya düşüp ağzımın payını çook güzel aldım.
Emir okul dönüşü ''anne öğretmen evde yapmamız için çimlenme ödevi verdi'' dedi..
O çimlenme diyince hemen aklıma ilk okul yıllarım geldi.. Vayy be bizde yapardık öyle ödevler. Hatta ben sırf bu çimlenme için; pamuk içinde ekili fasulyenin başında günlerce beklediğimi bilirim.

Akşam yemekte Emir bu ödevinden masada da söz edince babası ''tamam annen ile birlikte yaparsın'' dedi.. Bende bir kasıl, kasıl... Veee ''Oooo oğlum o çimlenmenin alasını yaparız, anan bu konuda çocukluktan idmanlı. Ben küçükken de okuldan öğrenip yapmış daha sonrada hoşuma gittiği için ara ara evde denemişliği olan biriyim'' dedim. Ve işe koyulduk.


Çimlenme deneyinde kullanılan araç gereçler:

- fasulye veya nohut
- su
- pamuk
- kap

Önce bir kapa pamuk parçası en alta yerleştirilir. Daha sonra onun üzerine  nohut\fasulye onun üstüne yine ince bir tabaka pamuk koyulur. Sonrasın da ise sulanır.

Çimlenme deneyi- çimlenme nasıl yapılır

Deneyin amacı: Çimlenme nasıl meydana gelir, onu gözlemleyerek görmektir. Çünkü bitkilerde biz insanlar gibi canlı varlıklardır. Pamuğun arasında ki nohut\fasulye sulandıkça yeşerir, sonrasında ise bayağı bayağı yukarıdaki resimde de gördüğünüz gibi büyür.
Ben ilk başta tüm aşamaları yukarıda yazdığım gibi yaptım. Ancak hata olarak sulama işini çocuklara bıraktım. Güya onlarda benim küçüklüğümde ki gibi kendileri sulayıp büyüme aşamasını kendileri fark etsin diye. Meğer hata etmişim(!)..

Benim yavrular, benim küçük halim gibi büyümesini görmeyi çok isteyen. Ancak -deneyime zarar veririm diye korkarak içi titreyerek davranıp, ona göre sulayıp, çimlenmesine nazik davranan çocuklar değil ki!...

O akşam çocukların yanında onlara anlatarak çimlenme deneyimizin ilk aşaması olan dikimini gerçekleştirdikten sonra. Çimlenme deneyini çocukların pencerelerinin kenarına koydum. Nedeni ise; o odanın daha fazla güneş alması ve çocukların gözleri önünde olması. Birde küçük sürahi su koyup ''bundan günlük az az sulayın'' dedim. Benim bunu dememin ertesi günü sabah erkenden ikisi kalkmış sürahideki tüm suyu fasulye çimlenmenin üstüne boca etmişler. Ben çimlenmenin başına gidince oda ne resmen su havuzunun içinde pamuk ve fasulyeler yüzüyor. Hemen fazla suyu döküp ''bu kadar fazla olmaz, bak bu kadar olur diyerek çok az su koydum'' 

Benim meraklı yaramazlar bir iki gün düzenli az az sularken sıkılıp. Çabuk büyüsün diye yine biraz daha fazla sık sık sulamaya başlamışlar. Ama bu sefer öyle küçük su havuzu şeklinde olmadığı için ben anlamadım. Bir hafta bekledik. YOK... İkinci hafta oldu yine bir şey yok hatta çimlenmemiz kokmaya başladı. Pamuğu kaldırıp bakınca gördüm ki bizim fasulyeler çimlenmek şöyle dursun, bir kenarından çürümeye başlamış.

Ben '' Eyvah çürümüş!'' deyince hemen ikisi birden ''bizim bitkimizi çürüttün diye'' ağlamaya başlamasın mı? ''Yok oğlum tamam çürümemiş, bak bu fasulye sağlam çimlenir'' diye zar zor ikisini ikna ettim. Ama biliyorum ki o fasulyelerde umut yok. Onları çöpe atmak lazım. Ama çocuklara bunu söylemek bir ölüm olduğu için babayı bekledim. Akşam gelince ona söylerim, o ikna etsin diyerek...

Akşam babamız eve gelince ona ben çocuklar yanımızda değilken her şeyi anlattım. Oda '' tamam sen onu bana bırak dedi'' ve hemen bizim haylazları çağırıp:
-Anneniz bu çimlenme işini yapamadı. Birde ben yapayım mı? diye sorunca ikisi bir ağızdan ''eveeeeeet'' diye tazahuratlar yaparak benim bitkiyi çöpe atıp, yenisini yapmaya koyuldular.

Onlar bu sefer fasulye değilde onun yerine nohuttan yaptılar. Ama baba akıllı. Hiç benim gibi çocuklara sorumluluk vereyim, onlar kendileri yetiştirip öğrenip mutlu olsun yerine...
-Ben bu çimlenme deneyini buraya koyuyorum. Benden başka kimse bunu sulamasın... Dedi.

Sonrada kendi her gün sulayıp, çimlenme deney-ini başarı ile sonuçlandırdı...

Sonrasında ise; bir böbürlenme yaptı ki sen sanırsın ilk çimlenme deneyini kendisi bulup keşfetti...

Hıhh şunun şurasında küçük kıytırık bir deneyi çocuklara güvenmek yerine kendi yapıp, sonuçlandırdı...

Ama yok, yok... Bundan sonra bende öyle yapacağım kimseye güvenmeden kendi başıma yapacağım o zaman görürler ''Anyayı Konyayı'' :D

Hoşça kalın.

7 Nisan 2015 Salı

KANSER HASTALARINA UZAYLILAR GİBİ DAVRANMAYALIM

Merhabalar,
bloggerler paylaşıyor bloğuna; kanser haftası için bir yazı yazdım. BU yazımda kanserli bir hastaya nasıl davranılması gerektiğini başımdan geçen bir olayı örnek vererek anlattım. 

Kanserle savaş haftasında hiç olmazsa bu hastalığa dikkat çekilip, tedbirler alınmalı. Çünkü bu hastalık öyle küçümsenecek
tarzda bir hastalıktan ziyade; çok büyük tehlikeli bir hastalık...

Kanser hastalığı günümüzde o kadar çok yaygın ki bütün dünyada her yıl 10 milyon
dolayında kişi bu hastalığa yakalanmakta, bu hastaların 7 milyon kadarı ise
hayatını kaybetmektedir. İnsan vücudunda değişik yerlerde kanser meydana
gelebilir. En sık görülen kanser türleri arasında akciğer, mide, gırtlak, kalın
bağırsak kanserleri gibi kanserler bulunur. Kadınlarda ise özel olarak meme
kanseri en sık görülen kanser türü olarak bilinir. Önemli olan bu hastalığa yakalandıktan sonra kurtulmaya çalışmak yerine yakalanmadan tedbirler alıp, yakalanmaya fırsat dahi vermemek gerekiyor... 2012 yılında da paylaştığım bir yazımda bu kanser hastalığına yakalanmamak için alınması gereken önlemleri yazmıştım. İsterseniz buradan okuyabilirsiniz...

Sağlıklı ve huzurlu ömürler dilerim...

Hoşça kalın.

6 Nisan 2015 Pazartesi

KEÇİÖREN 'DENİZ DÜNYASI' AKVARYUM GEZİSİ

Kocişkonun sınavı bitmesi şerefine, çocukları bu hafta sonu bir yerlere götürmek istedik. Çocuklara 'bu pazar nereye gitmek istersiniz?' Diye sorunca... İkisi bir ağızdan ''hayvanat bahçesiii!'' Diye koro şeklinde cevap verince.
Büyük hayvanat bahçesi daha açılmadığını, onun yerine ''akvaryuma gitmek ister misiniz?'' diye sorduk. 
Küçük: Anne akvaryum ne?
Ben: Akvaryumda bir çeşit hayvanat bahçesi gibi. Orada da hayvanlar var ancak bu hayvanlar kara da yaşayan cinsten değil, suda yaşayan hayvanlar.
Büyük heyecanlı bir şekilde hemen konuşmaya atılıp: Ben biliyorum. Köpek balığı, yunuslar var değil mi?
Küçük: Anne köpek balıkları var mıdır?
Ben: Bilmiyorum ki oğlum. Bende daha önceden hiç gitmedim. Gidersek sizinle birlikte ilk kez gideceğim. Ancak vardır diye düşünüyorum.
Küçük: Hımmm o zaman ben gitmek istemiyorum.
Ben: Neden, ne oldu ki?
Küçük: Anne hadi köpek balıkları bize saldırırsa...
Ben: Yok oğlum saldırmaz, onlar kalın bir camın arkasında olurlar. Üstelik olup olmadığını dahi bilmiyoruz belkide yoktur!..
Der ve sonra akvaryumda nasıl balıklar olabileceğini ona anlatıp, çocuğa akvaryum gezisi heveslendirilir.
 Bizim anlattıklarımız ile iyice heveslenen küçük ''hadi gidelim ne duruyoruz'' der.. :)
'Sahi ya, ne duruyoruz!..' der ve hemen hazırlanıp yola çıkarız. Ancak ne dolmuş, ne belediye otobüsü ile yolculuk çocuklar ile uygun olmadığını tecrübeye tabi öğrenmiş olduğumuz için özel araç ile yola koyuluruz. 
Ankara Keçiören'deki 'deniz dünyası' na giderken özel arabanız ile gitmişseniz hiç ''acaba arabamı nereye park ederim?'' diye endişelenmeyin. çevresinde büyük bir ücretsiz otoparkı var.

Keçiörene girince güya güneşli olan hava, hemen bozup aniden yağmur tutmaya başlaması ile bahar yine bizi önce ısıtıp sonra ıslatmayı başardı... :) Allah'dan havanın bu durumunu bildiğim için aniden değişecek hava şartlarına göre hazırlıklı olarak yola çıkmıştık.

Neyse efendim; her ne kadar yağan bahar yağmuru olsa da yağmurda daha fazla ıslanmamak için hemen akvaryuma girdik. Giriş olarak müze kartı geçerli değil. Hemen girişte gişeden bilet almak gerekiyor. Bilet ücretleri büyükler için 3 TL, Öğrenciler için 1 TL, Okula gitmeyen çocuklar için ücretsiz. 
Ücretlerini ödeyip biletleri aldıktan sonra hemen akvaryuma giriş yapıyorsunuz. Akvaryuma girişte hemen sizi bir yuvarlak hol karşılıyor. Orada 50 ton sulardan oluşan akvaryum bölmeleri var. 


Bu hol da 'mersin balıkları' ve et yemeleri ile meşhur 'prinhalar' ve 'tatlı su köpek balıkları' var.
İlk evden çıkmadan önce ''köpek balığı olsa ben gitmem''diyen Efe. Deniz dünyasına geldikten sonrada ''ama bu köpek balıkları çok küçük, bunların büyükleri yok mu?'' diyerek. Bu seferde büyüklerini görmek istedi. Bu çocukların ne sağı ne solu hiç belli olmuyor sahiden de... :P


Orta da yuvarlak şekilde bir akvaryum yine var ancak içleri boş ve ışıksız. Ne için oraya o şekilde akvaryum yapmışlar? Daha önceden BALIKLAR vardı da sonradan öldüler mi? Bilinmiyor. Ancak ışıksız bölümler göze pek hitap etmiyor. Zaten balık olan akvaryumlarda da bence ışıklar yetersiz. Daha ışıklı vede dikkat çekici olabilirdi.


Yuvarlak bölümdeki tüm balıkları izledikten sonra sizi bir tünel akvaryum karşılıyor. Tünel akvaryumun aşağı yukarı uzunluğu 7,5 metre kadar, yüksekliği ise 3 metre kadar olmalı diye tahmin ediyorum.
Tünel akvaryumda da aynı şekilde ışıklandırma eksik ve flaşlı çekim yasak olduğu için doğru düzgün fotoğraflar çekemedim. Ancak çektiğim bir iki fotoğrafı burada paylaşmak istiyorum. Çünkü bana göre çocuklar tarafından en dikkat çekici ve ilgi çeken yer tünel akvaryum...


 Bir grup halinde giden bu balıkları izlemek çok eğlenceli idi...


Ya bu, alt ağız bölmesinden sanki ziyaretçilere gülücükler saçıyor gibi tüm tünel akvaryumun her tarafını dolaşması ile orada ki tüm insanların ilgisini üzerine çeken balığa ne dersiniz...


Ve tatlı su köpek balığı, bizim ufaklıklarını en çok ilgisini çeken. ''keşke biraz daha büyük olsa idi'' diyerek izledikleri balık :)
 Tünel akvaryumda yer alan tüm balıkları uzun uzun inceledikten sonra devam ediyorsunuz. Ve sizi yine yuvarlak bir akvaryum karşılıyor. Buranında dört bir yanında akvaryumlar var ve ortada yuvarlak bir bölüm var yine... Maalesef ki ışıklandırma burada da eksik!.. :/


 Çocukların bilmem ama eşimle benim hayallerimde ki akvaryum kadar değildi... O sebepten bizim için biraz hayal kırıklığı oldu... Bence daha güzel vede eğlenceli hale getirebilirlerdi. Misal ilk iş olarak ışıklandırmalar güçlendirilmeli diye düşünüyorum..



Balıklar hakkında bilgilendirme olarak koydukları panolarında kimisi kapkaranlık yazılar okunmuyor. Kimisinde ise hiç bir şey yoktu. o sebepten bazı balıklar ne balığı, nereden gelmiş? Pek bilgi sahibi olamadık. Bu beyaz ve sarı renkli balıkta o balıklardan biri... Ama ben rengine, özellikle o altın sarısı rengine bittim. :) bence çok güzeldi...


Gezinize yine devam ettiğiniz zaman bu seferde sizi çıkış kapısının hemen sol tarafında deniz kabukları ve tablolar olan bir bölüm karşılıyor...


Bu bölümde ayrıca denizlerde çıkan tuz oranlarını veren ve ne kadar tuz çıktığını gösteren bir bölüm var.


''Akvaryum gezisi bundan ibaret'' Diye düşünerek çıkarken; sizi karşılayan bir bölüm var. Bu bölümde timsah ve su kaplumbağaları bulunuyor.


 Efe ve Emir özellikle timsahı izlerken -her ne kadar ilk başlarda korksalar da sonradan merakla incelediler...

Veee böylece Ankara da gezilecek yerler yazı dizisine bir yazıyı daha eklemiş bulunmaktayım. ''Keçiören deniz dünyası'' akvaryumu evet biz büyüklerin beklentilerimizi pek karşılamadı. Ancak çocukları çok mutlu etti. Ki bence bu şekilde sadece çocukları mutlu etmesi bile gitmek için çok büyük bir neden...

Çocuklar bu akvaryumu gezerken farklı balıkları incelemesi ve bu balığın ismi ne? Gibi merakla sorular sorup öğrenmek isteme gayretleri çok güzeldi. O sebepten çocuklarınızı farklı bir yerlere götürmek isteyen velilerin listelerine burayı da eklemelerini öneririm.


Hoşça kalın.

3 Nisan 2015 Cuma

1 NİSAN ŞAKASI BENİM NEYİME

Ben küçükken okulda arkadaşlarımız ile saçma sapan şakalar yapıp daha sonra saatlerce güler eğlenirdik. Hatta eve gidince anne ve babama da aynı şakaların -anne ve baba versiyonu şeklinde şakalar yapar onları güldürmeye çalışırdım. Ama tabi onlar doğal olarak şakalarımı saçma bulur, hiç gülmezlerdi... :/ O yıllarda ''benim anne ve babam da hiç şakadan anlamıyor'' diyerek içimden geçirir, ve üzülürdüm...

31 Martta kap karanlık bir gün yaşadığımız için ne televizyon, ne İnternet, nede ısıtıcılarımız çalışmadığı için batta haniye altında oğlumla birlikte vakit geçirmeye çalış. Daha sonra ''elektrikler geldi çok şükür'' diyerek sevinemeden hemen gündemde ki açıklı olayları duymamız üzerine sevincimiz boğazımızda kalması ile günü bitirdikten sonra...

Ertesi güne; her hafta içi olduğu gibi zorla, ''hadiler'' ile Emir'i uyandır. Sonra zar zor iki lokma bir şeyler yedir. Sonra yine ''hadiler'' ile üzerini giydirip, çantasını hazırlamak ile uğraşırken. Saat derse girme saatine geldiğini görünce bu ''hadilerini'' daha yüksek sesle, daha sık sık tekrarlayarak evden dışarıya kendimizi atar. Sonrada hızlı adımlar ile sırtımda en az 3-4 kilo olduğunu tahmin ettiğim okul  çantası ile okula yetişmeye çalışırken. cebimdeki cep telefonu çalmaya başladı.

Hemen alel acele telefonda ki arayan kişiye bakınca ''babam'' olduğu görünce ''bu telefondan kaçar yolu yok kesin açmalıyım'' (açmasam küsüyor da :D) Diye düşünerek hemen telefonu açıp:
- Alo baba.
-Alo ne yapı-yon kızım?
- Ne olsun baba Emir'i okula götürüyorum (geç kaldığımızı söylesem hemen bana sen küçükken de sürekli okula geç giderdin. Şimdide çocukları da mı geç götürüyorsun muhabbetine gireceği için söylemedim)
- Yaa öyle mi? bende senin evinin kapısındayım sana geldim.
- Neeee gerçekten mi? Kandırma beni ( Çünkü normalde öyle ansızın benim evime gelmez. hem zaten aynı şehirde değiliz o Konya da, ben Ankara'dayım)
- Yooo gerçek söylüyorum.
- Tamam baba o zaman ben hemen Emir'i okula bırakayım iki dakikaya eve gelirim. Sen beni bekle... Der ve hemen telefonu kapattım.

Benim bu konuşmamı duyan çocuk dedesini görmek için okula gitmek istemez. Onu zar zor - zaten geç kalmış olduğumuz okula daha fazla geç kalmayalım diyerek sürükleye sürükleye okula götürerek, ikna etme çabalarına giriştim.

Neyse Emir'i okul dönüşünde onun sevdiği elmalı kurabiyeden yapacağıma söz verip, okula bırakıp. Hiç soluk dahi almadan dilim bir karış dışarıda soluyarak eve dönerken. telefonum yine çalmaya başladı.

Telefona baktım, arayan yine babamdı.. Al el acele telefonu açıp:
-Tamam baba geldim-mm..
Der demez bir kahkaha atıyor ki duymanız lazım.
Ben şaşkın şekilde: Höngggg!..
- Ne oldu baba. Neden gülüyorsun?
Babam: '1 NİSAN' Şaka yaptım kızım ben köydeyim, tarlaların yanında. Sana 1 nisan şakası yaptım.
Ben şaşkın, afallamış, soluk soluğa, dilim beş karış dışarıya sünmüş halde.
-Ama baba bana böyle şaka yapılır mı ya?.. :P
Şaka benim neyime?...

Hoşça kalın...