31 Ekim 2014 Cuma

TOKİDEKİ SES TAŞINIYOR MU?

Tokideki ses facebook sayfamdanda takip ettiğiniz üzere taşınma telaşında....

Taşınacağımı bildirdiğimde önce öğretmenler daha sonra sanal alemdeki arkadaşlar 'neden şimdi taşındığımı. Taşınma işini biraz ertele sem daha iyi olacağını' sürekli söylediler... Ama onlar işin aslını bilmedikleri için gayet normal şekilde konuşuyorlar. 

 Halbuki bilmiyorlar ki Tokideki ses 1 salon vede 1 yatak odasından olaşan küçük evinde tam tamına 6 sene yaşamış biri olduğu için buhran yaşaması vede daha geniş bir eve çıkmak için acele etmesi gayet normal olduğunu kimse bilmiyor..

Yaklaşık 3 senedir blog yazarım ama bugünden bugüne evimden hiç rahatsızlığımı sizlere iletmedim. Çünkü ben elindeki ile mutlu olmaya çalışan biriyim. Sadece ev için değil başka konular vede olaylardan da ne zaman üzücü bir olay  ile karşılaşsam o olaydaki en güzel yanı arar bulur sonra çocuklarım, eşim ve dostlarıma gösterir. Ve onlara 'Bakın gördünüz mü bu olay aslında bizim düşündüğümüz kadar kötü değilmiş. Bunda da bir hayır varmış'' Derim.. Evet evet Polyannacılık oynarım. Bu huyumdan da hiç şikayetçi değilim iyi ki bu şekilde güzel bir huyum vede özelliğim var diye kendim ile de çok gurur duyarım.

Ama hayat şartları hepimizin bildiği üzere bazen o kadar çok ağır oluyor ki. İnsan bir nefes almak, hatta bulunduğu ortamı değiştirip. Farklı bir ortamda başka başka insanlar ile tanışıp. Farklı yerlerde yaşamak istiyor. Ben şuanda tamda o anı yaşadığım için. İki hafta bilemedin üç hafta sonra taşınmak istiyorum. Şuanda bilemiyorum belki gittiğim o ortam, şuanda bulunduğum bu ortamı aratacak derecede kötü bir ortam. Belki bizleri zor vede kötü günler bekliyor..vb. şeyler olup şimdiki küçük ama sıcacık evimi arayacağım belki... Ama geleceği kim bilir ki belkide tam tersi şimdiki durumumdan daha mutlu vede huzurlu olacağız... Onun için ''güzel düşünelim ki güzel şeyler olsun'' Diyerek düşünüp. hep güzel şeyler düşünüyorum. Allah'ın izni ile inşallah her şey çok güzel olacak... :)

Hımm birde bildiğiniz üzere bu taşınma işi de çok hafife alınılacak bir durum değil. Önce yeni evin su, doğal gaz ve elektrik gibi abonelik işlerini halletmek, daha sonra ise yeni evimize gidip temizlik yapmak gerekiyor. Ve son olarak ise evin eşyalarını teker teker kolile, taşı ve sonrada tekrar yerleştir gibi sıkıcı vede yorucu bir süreç beni beklemekte... Tabi ki tüm bunları yaparken annelik görevimi üzerimden çıkarıp bir köşeye bırakamayacağım için. Tüm işlevselliği ile de annelik görevim devam edecek... Çocukların okul hayatı ile birlikte....

Arkadaşlar anlayacağınız tokideki sesi çok zor vede yoğun günler bekliyor. Onun için şimdiden hepinizin dualarına vede pozitif enerjilerine talibim...

Hoşça kalın...


30 Ekim 2014 Perşembe

DÜDÜKLÜ TENCEREDE TAVUK TANDIR KEBABI (Su eklemeden)

İyi akşamlar sevgili okurlar...

Bugün sizlere çok basit vede lezzetli bir tarif paylaşmak için geldim... Bu tarifte yine diğer tariflerim gibi bizzat kendim tarafından birkaç kez denenmiş aile vede eş-dosta ikramlar edilip tam puan alınmış bir tariftir...


Evet evet bu mükemmel görüntülü yemeği düdüklü tencerede üstelik hiç su eklemeden pişirdim. :) İsterseniz sizlere direk tarifini vereyim de sizlerde ilk fırsatta hemen iki dakikada yapıp ''mükemmel aşçı'' unvanını alın... Ne dersiniz güzel olmaz mı?.. :D Eğer ki cevabınız evet ise sizi aşağıya alayım...

Tavuk tandır kebabı malzemeleri


  • 1 kg. Tavuk pirzola
  • 1 adet küçük soğan



Sosu için:  
  • Yarım limon suyu
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 1 tatlı kaşığı karabiber
  • 1 tatlı kaşığı kırmızı toz biber
  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 tatlı kaşığı tuz

Tavuk tandır nasıl yapılır?

 Yapılışı ise, önce tavuk bud yada pirzolalarınızı bir güzel yıkayıp daha sonra suyunu süzmek için bir 5 dakika bekleyin. Daha sonra ise bir kaba etlerinizi alın ve yukarıda verdiğim sos malzemelerini etlerinizin üzerine ekleyin. Sonra üzerini bir streç ile sarıp 1-2 saat buzdolabında bekletin.


Bekletme işlemini de yaptıktan sonra düdüklü tencerenizi alıp soslu etlerinizi olduğu gibi içine koyun. Ve son olaraktan en üste bir küçük soğanı soyup etlerinizin tam ortasına bütün olarak koyun. Bu arada siz isterseniz doğrayıp da koyabilirsiniz. Bizim ev ahalisi yemeğin içindeki soğan görüntüsünü pek sevmediği için ben genellikle bütün olarak koyarım. Yemek piştikten sonra ise tencereden alıp atarım. Bu sayede yemeğimde hiç soğan gözükmez ama soğan lezzetinden de mahrum olmamış olurum. nasıl fikir ama?.. :)



Düdüklünün kapağını kapattıktan sonra bir saat pişirin sonra ise, kapağını önce havasını alıp daha  sonra kapağını açın. Kevgirle etleri alıp bir tavaya dizin. Üzerine çok az zeytinyağı gezdirip orta ateşte arkalı önlü hafifçe kızartın. Bu işlem tavuk etlerinin toparlanmasını ve daha lezzetli olmasını sağlıyor..


Sonra ohh mis gibi bol tere yağlı bir pilav vede bol sarımsaklı cacık ile servis yapıp afiyetle yiyin... :)

Hoşça kalın.



28 Ekim 2014 Salı

HZ. EBUBEKİR (R.A.) HAYATINI KONU ALAN KİTABI OKUDUM

Yazar: Mustafa Necati Bursalı

Sayfa Sayısı: 286

Baskı Yılı: 2011

Yayın Evi: Çelik


Mustafa Necati Bursalı'nın Hz. Ebubekir kitabında. Peygamberimizin en sadık dostu, mağara arkadaşı Hz. Ebubekir'in hayatını konu almış. O sebepten bu kitap okunup örnek alınıp, tatbik etmek gerekir...

Yazarın kendine has bir dili ile kitap adeta bizim içimize sızıp bizi o en güzel yıllar olan Peygamber (SAS)'ın ve mübarek insan bütün hayatını İslama adamış ve Peygamberimizin yanında her daim bulunarak İslamın en ince inceliklerini ondan öğrenmiş olan Hz. Ebubekir (r.a.)'ın yanına götürüyor.

İnsan bu kitabı okudukça Hz. Ebubekir (r.a.) 'a olan hayranlığı vede sevgisi daha çok büyüyor...

Arkadaşlar ben bu kitabı büyük bir zevkle okuduğum için sizlere şunu söyleyebilirim. Kitapta her şeyden önemlisi Peygamberin en çok sevdiği ve ''benden sonra insanların en hayırlısı Hz. Ebubekir dediği'' O yüce insanın hayatını konu aldığı için konu harika. İkincisi ise daha öncede dediğim gibi yazarın dili çok yalın insanı sıkmıyor. Ee bir kitapta en önemli olan zaten anlatılan vede anlatan olduğu için bu iki özellikli bir kitap okunmayacakta ne okunacak. :) O sebepten kesinlikle bir tane edinip okumanızı tavsiye derim...


Hoşça kalın.

27 Ekim 2014 Pazartesi

EV ALMA SEVİNCİ BOĞAZINDA KALAN ANNE

Haftanın ilk günüden herkese merhabalar!... :)

Umarım bu hafta başına sorunsuz güzel bir gün ile başlarsınız da, o şekilde tüm haftanız hatta ayınız ve yıllarınız geçer gider. Diyerek evrene mesajlar gönderelim ki güzel geçsin.

Kah instagramda, kah facebook sayfamda ara ara paylaştığım üzere tokideki ses yeni bir ev arama telaşında... Bunun nedenleri ise iki çocuklu vede özellikle bu çocuklar gün geçtikçe büyümesi sonucu eski küçük evimizin artık bize iyiden iyiye dar gelmesi.

Ev aramak konusunda da özellikle bizim gibi yok okul yakın olsun, yok evin etrafında çocukların rahat rahat oyun oynayabileceği alanların olması, yok şu olsun, yok bu olsunlar fazla olunca istediğin gibi ev bulma imkanın biraz kısıtlanmış oluyor. Ama kafaya koyduk ya bir kere bu sene bu ev alınacak o eve taşınılacak diye. O sebepten hafta için netlerde hafta sonu ise sokak sokak dolaşarak ayaklarımıza kara sular kaplayana kadar ev aramakta idik. Daha ki bu hafta sonu okula çok yakın etrafında boşluk alanlar olan bir sitede üstelik evin iç dekorda bizim istediğimiz gibi yapılı bir ev bulduk. Allahtan bir mani olmazsa bir haftaya kadar inşallah tapu işlemlerini halledip, abonelikleri çözdükten sonra önce ev toplama daha sonrada ev taşınıp yerleştirme şeklinde sıkıcı vede zorlu bir aşama bizi bekliyor olacak.

Buraya kadar her şey gayet iyi tıkıt tıkır gitmekte ya okul problemi ne OLACAK!... Evet okul çok yakın ama bu yakın olan okul benim kuzularımın şimdi gittiği okul değil, başka bir okul..

Okul değişikliği ile birlikte yeni arkadaşlar, yeni öğretmen ve her şeyden önemlisi bambaşka bir sistem vede düzene girip diğer çocuklara ayak uydurmak zorundalar. :( O sebepten tek endişem çocukların okul problemleri...  Hadi Emir akıllı vede uyumlu bir çocuk olduğu için onda fazla problem yaşamadan alışır diye umut ediyorum. Peki Efe ne olacak, daha şimdiki okulundaki arkadaşlarına vede öğretmenine tam alışamadan tekrardan farklı arkadaş vede öğretmenine alışabilecek mi diye ev ararken dahi kara kara düşünüyordum. Ben bu şekilde sürekli sorular sorular... Şeklinde beynimde bin türlü soru ile cebelleşirken babaları ise gayet rahat ''Korkma bir şey olmaz, ilk okul değiştiren çocuklar onlar değil onlarda alışır'' diyor. Tabi o hiç okul değiştirmediği için onun tuzu kuru. Okul değişikliği nedir, ben çok iyi bilirim. İlk 3 sene aynı okulda okuduğum arkadaş, öğretmen vede okulumdan ayrılıp başka bir okula gidince sudan çıkmış balığa dönmüştüm. O günleri hatırladıkça endişem bir kat daha artıyor.. :(

Kendimce öğretmen vede okul görevlileri ile de konuşup çareler arıyorum. Emir konusunda şuanda bir çarem yok mecburen o yeni okul vede arkadaşlarına alışmak zorunda. Ama Efe henüz zaten yaş olarak erken okula başlamış bir çocuk olduğu için.onu okuldan dilekçe verip alsam mı kii?.. Diye düşünüyorum. Aslında bir yanım ''al'' diyor. Ama diğer yanımda '' Yok alma çocuk zaten okulda yazma konusu vede ev ödevi yapma konusu hariç diğer türlü heceleme vede okuma konusunda çok iyi durumda'' diyor... Ama dediğim gibi şimdiki okulunda eminim ki problemsiz şekilde birinci sınıfını bitirirdi. Bunu adım gibi biliyorum. Ama ya yeni okulunda bu şekilde başarabilir mi diye endişeleniyorum... :(

Benim durum şuanda ''ohhh be yeni vede geniş bir evim oldu. İçini şunu buraya sıkıştır onu buraya sıkıştır şeklinde döşemek yerine rahat rahat döşeyeceğim'' diye sevinirken çocukların okulları aklıma gelince sanki iştahla yemek yiyen birine bir kötü haber verince yediği son lokma boğazında kalır. Ne onu yutabilir nede çıkartabilir arada çaresizce öylece kalır ya . İşte şuanda benim durum o halde ya birileri bana bir bardak su verip o lokmayı mideme gitmesine yardımcı olacaklar. Yada sırtıma vurarak o lokmayı geri çıkarmama yardımcı olacaklar....?...

Siz benim yerimde olsa idiniz ne yapardınız?. hadi bir el atın... :/




Hoşça kalın.

26 Ekim 2014 Pazar

ZELVE VADİSİ (Kapadokya gezisi 15. kısım)

Kapadokya da gezilecek yer ne çokmuş, gez gez bitmiyor.  :) Bu seferde karşımıza zelve vadisi çıktı. Bizde rotamızı zelve vadisine çevirdik... Zelve vadisi girişinde de müze kartı geçerli. Daha önceki postlarımda da paylaştığım üzere Kapadokya ya gezmeye gittiğinizde yanımızda bir müze kartı bulundurun.

ZELVE VADİSİ

Zelve vadisi; Kapadokya bölgesinin en eski ve en uzun süre kullanılmış yerleşim yeriymiş..

ZELVE VADİSİ

  Ayrıca Hristiyanlığın bölgede ilk yayılmaya başladığı yer olarakta bilinirmiş. Zelve vadisinin içinde manastırlar, kiliseler ve yerleşim yerleri bulunmakta. Bölge Hristiyanlık döneminin sona ermesinden sonra da 1950'li yıllara kadar köy olarak kullanılmış. 

ZELVE VADİSİ

O yıllarda kaya evler içinde yaşayan insanlar daha sonra vadiye 2 km uzaklıkta kurulan Zelve Köyü'ne taşınmışlar. Zelve yolu Avanos-Göreme yolu üzerinden ayrılır ve Paşa bağı Vadisi'ne yaklaşık 1 km. kadar uzaklıktadır. 

ZELVE VADİSİ

 Zelve vadisi bizim Kapadokya gezimizin son kısımlarına denk geldiği için biz her tarafını gezemedik. Normalde bu vadi 3 kısımdan oluşuyormuş ama biz sadece birini gezip tekrar geri döndük. Çünkü ayaklarımız çok yorulmuş ve bitkin halde idik. :( Özellikle Kızıl çukur vadisi macerasından sonra bir başka vadi macerasını bünye kabul etmedi :)

ZELVE VADİSİ

Benden size bir tavsiye ise vadi gezmelerine giderken, rahat kıyafetler ve ayakkabılar giymeyi unutmayın çünkü gezme esnasında biraz tırmanmak ve değişik yerler keşfetmek isteyeceksiniz. :)

ZELVE VADİSİ

Sonuç olarak ise bizim anılarımıza Zelve vadisi de azda olsa girmiş oldu... :) İyi ki de girdi. Bir daha oraları kim bilir ne zaman gideceğiz. Çünkü daha Türkiye de gezilecek ve görülecek yer çook var. O sebepten bir gittiğimiz bir yere mümkün mertebe bir daha gitmek yerine başka başka yerlere gidip farklı şehirler vede farklı kültür ve insanları keşfedip tanımış oluyoruz...

Hoşça kalın.

23 Ekim 2014 Perşembe

EYVAH BABAMIZ HASTA OLDU

İki gündür evimizde hastalık alarmı çalmakta... :( Üstelik bu alarm en kötüsü, en tehlikelisi olan, baba hastalandı alarmı...

Bizim evde baba hastalanmışsa arkasından Emir, sonra Efe ve en son o hastalık döner dolaşır bende patlar.Bunu çok iyi bildiğim için çok pis korkuyorum. 

Tamam erkeklerin hastalıklarını gündüz vakti iş sektörü yüzünden dinlenerek geçirmek yerine iş yerinde çalışarak geçiriyorlar. Ama bizim suçumuz ne ya? Eve gelince sabahki yaşadığınız zorlukları da akşama mal etmeye çalışıyorsunuz. :(

Şimdi size abartısız hasta halindeki bir erkeğin bir gününü yazmak istiyorum. Bakalım bizdeki durum sizde de aynı mı yoksa bu hastalık yöntemi sadece bizim babamıza has bir yöntem mi?;)

Akşam eve geldiğinde içeri girer girmez hemen ''dondum dondum'' diyerek girer ve petekler yandığı halde diğer odadan elektrikli sobayı da getirip onuda yakar. Sonra ben :
-Nasılsın diye sorduğumda
-Iııı ııhhh ölüyorummm  der. Ben yine:
-Canım bir şey istiyor mu sofrayı kurayım mı?
-Yok canım bir şey istemiyor. Tamam sofrayı kurda bende bir iki lokma bir şey yiyeyim de vücut iyice dirençten düşmesin.

Ben zavallı içinden ''Eyvah aldık başa belayı, şimdi bunun hastalık halinde tamamen huyu da değişir'' diyerek söylenerek sofrayı kurarım.

Sonra onu zar zor sofranın başına oturturum. Bu esnada çocukların sorularına cevap dahi vermek istemez çocuklar soru sorar yada bir şeyler isterlerse hemen benim başıma havale eder.
-Ben çok hastayım oğlum gidin anneniz yapsın. Diyerek.
Masada inleyerek vede mızmızlanarak yemeği yer sonrada yine yatmak için kanepeye yönelir. Onun o halini görünce ben:
-Git yatak odasında yatta rahatça uyu... Şimdi burada çocukların sesi ve kavgası birde üstelik var olan televizyon sesi yüzünden rahatça uyuyamazsın derim. Ama dinleyen kim? :)
-Yok yok ben burada yatacağım benim üstüme yorgan ört.
-Tamam oldu der ve bir yorgan getirir örterim. Sonra yine:
-Yok bu yetmedi birde battaniye ört
Ben yine hiçbir şey demeden gider battaniyeyi de örterim.

Sonra çocukları yedir, sofrayı kaldır, bulaşıkları makineye diz derken bizimkinin sesi gelmeye başlar..
-Ahh ahhh ahhh ölüyorum... Anne yetiş beni kurtar.. Kimsenin umrunda değilim ölsem kalsam kimsenin haberi olmayacak. (Ülen gözümüzün önündesin senin her hareketini her halini görüyoruz. Sana bir şey olursa hemen anlarız. Neden şimdi durduk yere kendini acıtmak için anneni olayın içine sözle de olsa katıyorsun :D )

Onun o bitmiş ölmüş haline vicdanım yine dayanamaz ve yanına gidip: 
-istersen bir hasta haneye gidelim mi?
-Yok istemiyorum bana bir nane limon kaynat.
Ben yine tamam der elime cezvemi alır nane limonumu paşa paşa kaynatırım... Sonra onun yanına gidip veririm.

Bizimki kalkar. Nane limonu alır içmek için, sonrada bana: 
-bir bak ateşim var mı?
Ben elimle alnını ellerim sonrada:
-Yok, ateşin yok derim. Bizim ki:
-Sen anlamadın benim ateşim var. Git ateş ölçeği ile ateşimi ölç.
Ben yine gider ateş ölçerini alır gelir sonra koltuk altına koyarım. Sonra ateşine bakarız ateş 38 
-Bak gördün mü fazla yokmuş
- Yok oda bozulmuş benim ateşim en azından bir 40 vardır.. (Bizimki sanki termostat kendi ateşini kendisi ölçüyor :) )

Bu esnada içip bitirdiği nane limonu elinden alıp mutfak tezgahına koymaya gider sonrada birbiri ile tartışan çocuklar ile uğraşır, hatta ev ödevlerini yaptırmak için ikisinin yanında da ayrı ayrı bulunurum.
Bizimki biraz uyuyup uyandıktan sonra yine mızmızlanmaya başlar. Evin içindeki bu hasta havasını biran önce geçmesini hızlandırmak için hemen benim  doğal tedavi yöntemimi hazırlayıp ondan yediririm.

Ama yok bizimki iyiden iyiye şifayı kapmışya bu seferde elinde mendil hünkürmek mi dersin, yada aniden gelen ağzında sular fışkıracak şekilde çıkan hapşuruk mu dersin... Bir sürü şekilde virüs eve yayılmaya başladı bile..

Hayır bizimkini karantinaya da alamıyorum ki en azından virüs bir odada kalıp diğer odalara yayılmasın diye. Bizimki inat etti salonda yatacak yatak odasına gitmek istemiyor.

Bende çocukları salondan uzaklaştırmak için onlara yatak odasında ilgisini çekecek oyunlar hazırlıyorum. Mesela küçük basket potasını gar dolabın kapağıma takıp yatağın üstünde istekleri gibi zıplamasına izin verdim. Biraz o şekilde yatağın işini bitirdikten sonra sıkıldılar. Bu seferde yatak odasındaki televizyona play statıonu takıp oynamasına izin veriyorum filan. Ama bizim ufaklıklarda aksi ya ben onlara salona girmeyin dedikçe onlarda aksilik yapıp salona girmek istiyorlar...


BU ŞEKİLDE BİR KOCA BİR ÇOCUKLAR ARASINDA KOŞTURMAKDAYIM.. O DEĞİL EN SONUNDA BEN HASTALANACAĞIM O ZAMAN GÜNLERİNİ GÖRECEKLER... :) Yeminle vallahi birbirlerini yerler.. :)


Hoşça kalın.

22 Ekim 2014 Çarşamba

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ (Kapadokya gezisi 14. kısım)

Yaşamını peri bacaları ile iç içe sürdüğü Kapadokya'nın şirin beldesi olan Göreme'nin tarihi anlamda en önemli yeri Göreme Açık hava Müzesi'dir. Müze kaya içine oyulmuş manastırlar, kiliseler, yemekhaneler, mutfaklar ve yaşam alanlarından oluşmaktadır. Bu bölge Hristiyanlık tarihinde önemli bir kişi olan Kayseri Piskoposu Aziz Basil tarafından 4. yüzyılda bir dini eğitim ve düşünce merkezi olarak kurdurulmuş. Hristiyanlık düşüncesine bir çok yenilik getiren Aziz Basil'in fikirleri ilk olarak burada öğretilmeye başlanmış. Bölgedeki manastır hayatı 1000 yıl kadar sürmüş...

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Müzenin içi o kadar çok geniş ki gez gez bitmiyor... Birde özellikle bizim gibi gezerken her detayı atlamayıp buralarda kim bilir kimler, neler yaşadı diyerek o anı canlandırmaya çalışıyorsanız. Tüm gününüzü bu müze için ayırmanız gerekecek..

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Müze bölgesinin içerisinde iyi korunmuş pek çok kaya mekanı var. Bunların başlıcaları; Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilisedir.

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

 Ayrıca, Açık hava müzesinin dışında, kara yolunun hemen kenarında da pek çok kilise ve ziyaret mekanı var.


GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Bölgedeki hayatı canlandırabileceğiniz en güzel yerden biri hiç kuşkusuz ki yemekhanelerdir... Karşılıklı oturarak 40-50 kişinin bir arada oturup yemek yeme yerleri taşlar ile yapılmış ortada bir masa olarak kullanılan büyük taş bloğunu çevreleyen oturma yerleri çok dikkat çekici şekildedir...

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Göreme açık hava müzesinin içinde yine taşlardan yapılmış mezarlıklarda vardı... O zamanın önemli kişileri için yapılmış mezarlıkları günümüze kadar gelmiş. Kim bilir bu mezarların içinde kimler ne şekilde öldürülüp yada ölüp gömülmüştür.

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Derken birde karşımıza iskelet çıkmasın mı?... Yine aynı kaya oyukları şeklinde olan mezar bu sefer üstü toprak değilde cam ile kapatılmış ve içindeki iskelet gözler önüne serilmiş. Burayı görünce de iyi ki de çocukları götürmemişim dedim. Onlar olsa idi buradan kesin korkarlardı. Çünkü ilk başta ben bile bu iskeleti görünce tırstım...

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Kiliselerin içindeki resimler vede yazılar halen güzel şekilde korunup muhafaza edilmiş. Bu güzel bir şey en azından kızıl çukur vadideki gibi kayaların içini, bazı kendini bilmezlerin yazı yazmasına izin verilmemiş...

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Bazı bölümlerde ise ışıklandırma yapılmış. O şekilde ışıklandırmada bambaşka bir esrar vede gizem katmış. benim çok hoşuma gitti...

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Müzenin içi gerçekten de sürprizler ile dolu kimi zaman tünelden yer altına giriyorsun. Kimi zaman ise merdivenler ile çıkıp peri bacalarının içine giriyorsun...

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

O kadar geniş vede uzun bir müze gezisi doğal olarak insanı yorar bizde eee yorulduk... :)

Bir soluklanıp dinlenip etrafı doya doya gözlemledikten sonra. Toparlanıp Kapadokya gezimize kaldığımız yerden devam ettik... Malum Kapadokya da gezilecek vede görülecek yerler çoook.. :)

Devamı yine gelecek beklemede kalın...

Hoşça kalın.

20 Ekim 2014 Pazartesi

KPSS'Lİ HAYAT

Kpss derdi Ülkemizde bir sürü insanın derdi olduğu gibi benimde derdimdi. Aslında dert demeyelim de kaygı diyelim... Çünkü ben öyle birçok kişinin yaptığı gibi hayatımı o sınava endeksleyerek yaşamak yerine sanki sınav hiç olmayacakmış gibi hiç aklıma getirmeden hatta kimi zaman Kpss'ye katıldığımı unutmuş şekilde devam ediyorum. :) Daha ki son bir ay kalana kadar, hani bir laf vardır ''yumurta kapıya dayanmadan olmaz'' diyerek bendeki mantık da o illaki son günler gelip çatacak ki ben bir iki sayfa karıştırıp 10-15 soru çözeyim...

Bu seneki Kpss hazırlanmamda aynen o şekilde son bir ay kalana kadar elime tek bir kpss kitabı almadan, bir tane dahi olsun soru çözmeden gündelik hayatım, annelik vede ev hanımlığı telaşı şeklinde geçti... Hımm birde bloğuma yazı yazmayı da unutmayalım...

Sınava son bir ay kalmış benim paçalar tutuşmaya başladı...''aman sınavda yaklaştı benim eski kpss kitaplarını nereye kaldırdım ki? Onları gün yüzüne çıkartayım da bir kaç soru çözüp, konular üzerinden tekrar geçeyim...'' şeklinde sorular vede düşünceler kafamı kemirmeye başlayınca. Sene 2003 li Kpss kitapçığını elime alıp bir deneme testi yaptım. Sonuç, çok kötü değil yarı yarıya...  ''İyi her gün bu şekilde soru çözersem ben bu işi bu sene inşallah halleteceğim... :)'' diyerek hemen ümitlenmeye başladım bile.. ;)

Ertesi gün yine bir 10 soru çözdüm sonra çocukların ev ödevleri için yanında olmam gerekiyordu onun için çalışmayı ertesi güne erteledim. Ertesi gün ise ''Aman bak gördün mü bir sürüde ütü birikmiş ütü yapmam gerekiyor, Yoksa benim kocişko aradığını bulamayınca söylenmeye başlar''  diyerek o gün ütü yapmak ile geçti. Sonra diğer günlerde aynı şekilde bir sürü bahaneler, bahaneler, bahaneler.... Şeklinde son haftaya girdik.

O kadar zaman çalışmadım zaten son bir haftada çalışmak ile bir şey olmaz en iyisi mi ben yine olacağına bırakıp sınava girip belleğimdeki bilgiler ile idare ederek bu seneki sınavı da bu şekilde atlatayım diyerek yine çalışma işini bıraktım. Ama içimdeki endişe vede stres her gün biraz daha büyüyerek devam etti.. :(

Sınav gününe bir gün kala çocukları babaanneye gönderdim. Onları gönderirken de ikisini de bir köşeye çekip:
-Kuzularım bak benim yarın sınavım olacak onun için siz bu gece babaannede kalacaksınız ben sınavdan çıkınca sizi babaanneden alıp eve geleceğim tamam mı?
İkisi de bir ağızdan sevinerek ''Oleyyyy! Tamam oldu anne...'' Ben yine konuşmaya devam ediyorum:
-Ama bakın benim yarın ki sınavım iyi geçsin diye dua edin ki ben sınavı kazanıp memur olayım.. (Çocuklardan dua dileniyorum. Nede olsa onlar günahsız duaları kabul olur mantığı ile..)

Onlar tamam dediler sonra amcaları ikisini de alıp götürdü. ben çocukları da gönderince iyiden iyiye stres olup kendi kendime kızmaya başladım...:(  ''Tüm sene hiç çalışmadım, birde bir şey yapacakmış gibi sınava girmek için çocukları gönderdim'' diyerek kendi kendimi yemeye başladım.. :(

O gece kocişkonun tesellisi ile sabahı ettim. Sabah erkenden üstün körü kahvaltı yapıp sınav olacağım okula Kocişko beni bıraktı. Sonra o işine gitti bende sınava girdim. O esnada bende de  bir heyecan var ki sormayın elim ayağım buz gibi kesildi. Midem bulandı, içim daraldı, sanki bir şey beni boğuyormuş gibi gelmeye başladı.. :(

Sınav olacağım binaya genel kontrol yapılıp girdikten sonra, sınıfı da bulup sınav olma zamanı beklemeye başladım..

Sınav kitapçıklıları dağıtıldıktan sonra... Sınav yine aynı şekilde Türkçe ve Matematiği ilk başlarda hiç çalışmama rağmen gayette güzel şekilde çözdüm. Sonraki genel kültürü bölümüne gelince özellikle ezber gerektiren tarih soruları, güncel sorular, ve benim korkulu rüyalarım olan Coğrafya ve mili güvenlik tarzı sorular çıkınca benim kafa ilk 60 soruyu çözmek ile iyiden iyiye yorulunca da. O soruları çözmeyi geçtim, okumak dahi beni sıkmaya başladı. :( Hatta bazen up uzun soruları okumadan o soruyu geçip diğer sorulara geçtiğim zamanlar bile oldu.. :(

Sınav saatinde ben bu şekilde sorular ile cebelleşmek ile geçti. Sonra çocukları almaya gittiğimde babaanneden öğrendim ki benim kuzular tamam anne dua ederiz diyerek beni evde kandırmışlar.. :(

Emir babaannesinde.:
-Babaanne annem bize bana dua edin de sınavım iyi geçsin dedi. Ama biz Efe ile birlikte kötü geçsin diyerek dua ettik. Çünkü o sınavı kazanırsa bizi bırakıp çalışacak. Biz o zaman annemizi çook özleriz. O sebepten bizde inşallah annemin sınavı kötü geçerde sınavı kazanamaz diyerek dua ettik demişler... (Hain evlatlar... :) )

Stresli vede zor bir sınav saatinden sonra üzerimden sanki büyük bir yük kalkmış gibi hafiflemiş hissedip o gün ailecek hep birlikte gezmelere gidip gezdik... :)

Sınavın nasıl geçti diyenlere ise: ''berbat'' diyerek geçiştirdim...

Taha ki cuma günü sınav açıklanana kadar, sınav açıklanınca, ümitsiz 50 den yukarı almam diyerek sonuca baktım. Ama sonra 66 olduğunu görünce tühhh çok az almışım, 70 bari alsa idim diyerek züldüm.. :(

Kocişko benim bu halimi görünce güldü, ve... 
-Sınava hiç çalışmadın. üstelik sınav kötü geçti de diyorsun, 50 lerde beklerken 66 aldın. Ama halen üzülüyorsun, bırak ne üzüleceksin bak hiç çalışmamanı rağmen gayette iyi aldın. Çoğu insanlar tüm yıl dershanelerine gidip deneme testleri vede konular ile cebelleşiyorlar. Ama onlarda senin gibi 60 ve 70 arası alıyorlar. Sen onlara nazaran çok iyi durumdasın diyerek beni ferahlattı... :) (insanın halinden anlayan bir kocası olması ne kadar güzel demi..)

Kasımda ise tercihler varmış. Buyur burdan yak şimdi ben bu tercihi yapıp sanki çok puanım varmış gibi ümitlenip sonuç mu bekleyeceğim yada hiç tercih filan yapmayım da bu kpss maceramı hatıralarımdan silip unutayım mı?... Bilemedim... :)


Hoşça kalın.

18 Ekim 2014 Cumartesi

BAYAT EKMEKLİ PATLICAN ŞİŞ KEBABI

Kebap deyince 'aman buda zordur' diye düşünmeyin. İnanın çok basit vede çok lezzetli bir tarif... Bence kesinlikle yapın. Çünkü gerçekten de ağızlara layık bir tarif :) yapacak olanlara şimdiden kolay gelsin der ve ben tarife geçerim... :)

BAYAT EKMEKLİ PATLICAN ŞİŞ KEBABI


Patlıcan şiş kebap malzemeleri


Köfte Malzemesi:
  • 500 gram orta yağlı kıyma
  • 1 orta boy soğan
  • 1 su bardağı bayat ekmek içi
  • 2 diş sarımsak
  • Tuz, kara biber ,kırmızıbiber,kimyon, kekik hepsinden birer tutam

Diğer Malzemeler:

  • 8 Adet patlıcan (ince kemer makbuldür)
  • Bir deste çöp şiş


Kızartmak İçin:
  • 1 su bardağı sıvı yağ


Fırınlarken:
  • 1 Yemek kaşığı domates salçası
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası
  • 2 su bardağı kaynar su 


Patlıcan şiş kebap nasıl yapılır?

Evde bu malzemelerin hepsi varsa işiniz daha kolay alış veriş yapmadan direk olarak mutfağa geçin. Önce ellerinizi bir güzel yıkayın. Eee temizlik her işin başı tabiki de :) sonrada patlıcanları elinize alıp alacalı olarak soyup, yuvarlak yuvarlak doğrayın. Sonra bir kaba alıp 15 dakika tuzlu suda bekletin ki patlıcanın acımsı tadını alsın.

Şimdi sıra geldi köfteye köfte malzemelerinin hepsini yoğurma kabına koyup bir güzel yoğurun...

Patlıcanları soyup doğradınız, köfteyi de yoğurtunuz o zaman işiniz bitmiş sayılır geriye çöp şişlerinizi alıp patlıcan köfte şeklinde çizmeye geldi. Bence en zevkli yanı da burası :) ben özellikle çöp şişe bu şekilde çizerken çocuklara da çizdiriyorum ki yerken ''bak senin çizdiğin yer'' diyerek onları zevkle yemesini sağlamış oluyorum. nede olsa insan kendi yaptığını daha bir çok sevip daha bir iştahla yediği bir gerçek olduğu için bende o şekilde çocukların iştahla patlıcan yemelerini sağlıyorum. Yoksa diğer türlü olsa zorla yedireceğim diye göbeğim çatlardı... :)

BAYAT EKMEKLİ PATLICAN ŞİŞ KEBABI

Çöp şişere patlıcan ve köfteleri çocuklar ile birlikte çizdikten sonra fırın tepsisi yada bor cama düzgün şekilde koyun. Daha sonra bir kase içerisinde kaynar suyu ve salçaları karıştırıp birazda tuz atalım sonrada salçalı karışımı şişlerin üzerlerine gezdirelim.

Sonra yüksek ısıdaki fırına verip su kaynamaya başlayınca 20 dakika pişirip fırından çıkarın. Sonrada hep birlikte afiyetle yiyin... :)



Hoşça kalın.

16 Ekim 2014 Perşembe

IHLARA VADİSİ (Kapadokya gezisi 13. kısım)

Kapadokya gezisine gitmeden önce oralara gidenler ''Aksaray yolu üzerinden ya giderken, yada dönerken Ihlara vadisine de uğramadan dönmeyin'' diyerek çok tembihler etmişlerdi.. :) O sebepten dönüş yolunu Aksaray tarafından yapıp Ihlara vadisine gittik. aslında vadi denince ilk başlarda kızıl çukur vadisi aklıma geldi ve gidip gitmemekte tereddüt etmiş olsam da eşimin ısrarı üzerine gittik. 

IHLARA VADİSİ

Çok eski çağlarda Hasan Dağı aktif bir yanardağ iken püskürttüğü lavların soğuması nedeniyle bölgede farklı bir kayaç yapısı oluşuyor. Zamanla oluşan çatlaklar, çöküntüler ve Melendiz Çayı'nın etkisiyle Ihlara Vadi'si oluşuyor. Ihlara vadisi yaklaşık 15 kilometre uzunluğunda. Yüksekliği ise yer yer 70-100 metre arasında değişiyor. Standart gezi rotası Ihlara Köyü'nden başlayıp Belisırma Köyü'nde bitiyor ve mesafe 6 km kadar. Melendiz Çayı'nın her iki yakası yürüyüşe uygun olduğundan tüm yolu geri yürüyebilirsiniz...

Ihlara vadisine giriş yapmadan önce müze kartınız ile gişeden geçmeniz gerekiyor. Gişeden müze kartlarımız ile giriş yaptıktan sonra yukarıdan manzarayı biraz izledim. Öyle muhteşem bir manzaraya sahip ki yukarıdan izleyince bile insan hayran kalmaktan kendini alıkoyamıyor... :)

Vadiye inmek için karşınıza yaklaşık 400 basamaklı merdiven çıkınca ve özellikle o merdivenlerden çıkanların o bitmiş kan ter halindeki hallerini gördükçe biraz korktum ''acaba bizde geri dönüşte bu insanlar gibi mi olacağız'' diyerek. Ama buralara kadar gelipte o manzarayı, o atmosferi, o yeşilliği görmeden dönmek olmaz diyerek ya bismillah deyip merdivenleri inmeye başladık...

IHLARA VADİSİ

Ihlara vadisi gerçekten de çok harika bir yer daha merdivenleri inerken göz ziyafetine başlamış oluyorsunuz. İnsan her köşesine, her ayrıntısına bakıp incelemek hiç bir ayrıntıyı gözden kaçırmamak istiyor. Özellikle yeşile aç bir insansanız sanki çölde su bulmuş bir insan gibi mutlu olup, büyük bir sabırsızlıkla aşağıya inmeye koyulursunuz. :)

IHLARA VADİSİ

Aslında Kapadokya çok yeşillik bir alan değil. Hatta bazı bölgelere çorak bile diyebiliriz ancak Vadi'nin içi resmen bir doğa mucizesi...

IHLARA VADİSİ

Merdivenleri inerken karşımıza ağaç altı kilise geliyor. Ağaç altı kiliseye girip gezdikten sonra merdivenleri inmeye devam edin...

IHLARA VADİSİ

Merdiveni indikten sonra şırıl şırıl akışını duyduğunuz Melendiz çayını artık görebilirsiniz...

IHLARA VADİSİ

O güzel sesi vede pırıl pırıl görüntüsünü izleyerek dinlenmek için banklardan birine oturup hiç bir şey düşünmeden sadece suyun sesini dinleyin. Gerçekten de insanı insandan alan bir ses vede görüntüsü var. Tam terapilik ortam... Sorunlu, dertli bir insanı götürüp, oraya oturdun. Bir saat içinde tüm dert vede düşüncelerini unutup pamuk gibi bir adam olur. :)

IHLARA VADİSİ

Ses vede görüntüsünü yeteri kadar dinleyip, izledikten sonra o buz gibi suya dokunup tüm kötü enerjinizi atmaya ne dersiniz... :) Şimdi sıra paçaları sıvayıp suya girmekte... Ohhh buz gibi suyu yeteri kadar hissettikten sonra yürümeye devam...

IHLARA VADİSİ

Şimdi de karşımıza Yılanlı kilise çıktı... Ihlara vadisinde pek çok kilise bulunmakta imiş ancak bazıları gezilemeyecek derecede olduğu için kapalı. İçinde 8 tane kilise gezilecek durumda imiş...

Ama biz Kapadokya gezimde yeteri kadar kilise gördüğüm için sadece iki tanesini gezdik Ağaçaltı ve yılanlı kiliseyi gezdik...

IHLARA VADİSİ

Doğa, yeşillik vede su sesine aç biri olduğumuz için biz genellikle Melendiz çayı kenarında yürüyüş yapıp etrafı incelemek ile vakit geçirdik.

Yorulduktan sonra başka zaman tekrar gelir bu seferde Belisırmadan girer o tarafları gezeriz diyerek kararlaştırıp. Melendizin üstündeki köprüden karşı tarafına geçip tekrar geri döndük.

Geri dönüş yolunda ise merdivenlerden çıkmak sanıldığı kadar zor değilmiş. Çünkü merdivenler çok dik olmadığı için eğer bir nefes probleminiz yoksa yavaş yavaş çıkabilirsiniz...

Ihlara vadisinin, o merdivenlerini inmek daha sonrada çıkmak, evet bizi biraz olsun yordu... Peki ya değdi mi derseniz?... Evet değdi... Hemi de fazlası ile değdi... :)

Hoşça kalın...


15 Ekim 2014 Çarşamba

ATAMAYACAĞIN TERLİĞİ AYAĞINDAN ÇIKARMA!..

Bizim kuşaklar bilir annelerimizi kızdırdığımız da arkamızdan terlik atılırdı. Ama bu terlik atmanında bir adabı ve kuralı vardı... Öyle gelişi güzel terlik atılmaz bir sürü şeyler hesap edilir öyle atılır, en önemli kural ise o atılan terliğin kesinlikle değmesi... :)

Terlik atılacak çocuk, anneye yakınsa terliğin ön yüzü fırlatılırdı. Çünkü yakın mesafede terlik hemen değeceği için çok acıtmasın diye...:)  Ama o çocuk anneye yakın değil uzak mesafede isen de bu seferde arka yüzü fırlatılırdı ki hemen yarı yolda terlik düşüp kalmasın, o terlik çocuğa değsin ve uzun mesafeyi gederken de hızı yavaşlayacağı için çok acıtma ihtimali olmadığı için. Fazla acıtmasın diye.... :)

Şimdi ki çocuklar terlik fırlatma olayını pek bilmiyorlar... Biz anneler mümkün mertebe sinirini gizlemeye çalışıyor, hatta onları anlamak için elimizden gelenleri yapıyoruz. Ama sonuçta bizde insanız bir bam telimiz var o telimize basıldığında ya avazı çıktığı kadar bağırır, yada cezalar veririz. Peki ya sonuç?.. O çocuk hatasını anlar ve anneden özür diler mi?.. Yok, nerede!... Yine bildiğini yapmaya devam eder...

Bizdeki durum ise öyle miydi o terliği daha annelerimiz ellerine alınca hatamızı anlar ''Tamam anne bir daha yapmayacağım diyerek özürler diler''. O terliğin atılmasını önlerdik... :)

Efe'nin 1. sınıf macerası sizlerinde bildiği üzere bu sene bizim hayatımıza atraksiyon vede heyecan kattı. Özellikle bu ev ödevlerini yapması konusunda bazen beni çileden çıkardığı anlar oluyor. İçimdeki o canavar anneyi dizginlemek için ne çabalar harcıyorum tahmin bile edemezsiniz.. :(

Geçenlerde yine ev ödevi muhabbeti var. Efe yine her zamanki gibi ödevlerini yapmamak için bin türlü bahaneler sunup, ödev yapma işini erteliyor. İşin komik yani ise ben fazla sıkmayayım daha sonra yapsın dedikçe onun bahaneleri uzayıp gidiyor...

İçten içe sakinleşmeye çalışıyorum.'Sinirlenmeyeceğim, sinirlenmeyeceğim' diyerek kendimi sürekli frenliyorum... Yok olmuyor cezalar veriyorum yine fayda etmiyor. En sonunda aklıma annemin benim ev ödevimi yaptırmak için ne yaptığını hatırlamaya çalıştım. Ama düşününce hatırladım ki annem öyle benim ev ödevlerimi yaptırmak için uğraşmazdı. Ben sorumluklarını bilen ödevini zamanında yapan, çalışkan bir çocuktum. Tıbki büyük oğlum Emir gibi...

Ama ya annemi kızdırdığım da annem bana nasıl bir tepki verirdi... Düşün düşün sonunda aklıma annemin arkamdan fırlattığı terlikler geldi... :) ''İşte bu'' dedim, o terlik fırlatmak çocuklar için yaptırıcı bir yöntem ''bende oğlumda deneyim'' diyerek karar aldım....

Veee oğlumun beni ilk kızdırmasında hemen terliği ayağımdan alıp Efe'ye fırlattım tabiki yeni jeneresyon acemi annenin attığı terlikten ne olacak isabet ettiremediğim gibi masanın üzerindeki vazoyu da kırdım. :)

Bu durumu gören Efe bu sefer benimle dalga geçmeye başladı '' Vuramaz ki, annem terliğini bana değdiremez ki'' diyerek.. :)

Al başına belayı durduk yere çocuğu uslandıracağım derken iyice şımarttım. benim gibi acemi anne dende bu beklenirdi zaten.. O ayağındaki terliği öyle gelişi güzel çıkarıp fırlatamazsın, onun atmanın bir adabı vede kuralları var sen bunu öğrendinmiki de terlik fırlatıyorsun. Ya Allah korusun o terlik çocuğun kafa tarafına gelse idi ne yapacaktın diyerek kendi kendime kızmaya başladım... :(

Yok yok bu çocuk bu şekilde devam ederse en sonunda bana psikoloğun yolu gözükecek...

Peki ya sizlerde durum nasıl?...

Hoşça kalın...


13 Ekim 2014 Pazartesi

MUSTAFA CECELİ KONSERİ (Kapadokya gezisi 12. kısım)

Selam millet!... Bugün sizleri, Kapadokya gezimde şans eseri denk geldiğim Mustafa Ceceli Konserinden bahsetmek istiyorum...

Ürgüp Belediye başkanın Yaz akşamları için düzenlediği konserlerinde bu yaz Mustafa Ceceli'yi Ürgüp Şehrine davet edip, Mustafa Ceceli konseri ayarlamışlar. Bizde Ürgüp te kalınca 'bu fırsat kaçmaz!' diyerek akşam yemeğimizi yedikten sonra hazırlanıp konsere gittik. 

MUSTAFA CECELİ KONSERİ

 Vee konserdeyim... Konserde, Mustafa Ceceli yine her zaman ki gibi harika idi. Konsere gelen tüm insanları coşturup, Çığlık çığlığa hep birlikte şarkılar söyletti. :) 

MUSTAFA CECELİ KONSERİ

Hatta bir ara geçici sağırlık yaşayıp kulaklarım çınladı :) O derece gürültülü vede coşkulu idi. İnsanın morali bozuk olsa bile o ortam da tüm her şeyi unutup Mustafa Ceceli'nin atmosferine kapılıp tüm dert vede düşüncelerini unuttu...


MUSTAFA CECELİ KONSERİ

Öyle zıplamış vede bağırmışız ki sabah uyandığımızda kocişko ile ikimizin sesi de travestiler gibi çıkıyordu... :) Hatta sabah kahvaltı yapmak için lobiye indiğimizde oradaki görevliye ''günaydın'' deyince görevli arkasını dönüp tekrar yüzüme bon bon bir daha baktı. :) Artık benim hakkımda içinden neler söyledi Allah bilir... :) Allahtan bu ses bozukluğu geçiciymişte, ucuz atlattık.. :) Sabah kahvaltıyı yapıp güzel bir kahve içince sesimiz tekrar düzeldi de, günümüzü konuşmadan utanarak geçirmekten kurtulduk. Yoksa bu şekilde her konuştuğumuz insan bizim suratımıza tuhaf tuhaf baksa idi biz kimse ile konuşmak istemez dilsiz rolü yapmak zorunda kalabilirdik. :)

Aslında konserin o coşkulu anını video olaraktan çekmiştik ama bir yandan da şarkı söylediğimiz için elimizi çok titretmişiz o sebepten video çok sallantılı olduğu için buraya eklemekten vazgeçtim.

Bizim için eğlenceli vede gümbür gümbür bir gece idi :) İyi ki o konser bizim Ürgüp te olduğumuz zamanlara denkgeldide bizde Mustafa Cecelinin sesini vede performansını canlı canlı olarak görebildik...

Yıldız Tilbe konseri yazım için buraya
Orhan Hakalmaz konseri için ise sizleri buraya alayım....

Hoşça kalın...

9 Ekim 2014 Perşembe

ÜRGÜP TEMENNİ TEPESİ (Kapadokya gezisi 11. kısım)

Ürgüp hayallerimin şehri olduğunu hatta gündüz vakti kuş bakışı izlediğimi buradaki postta bahsetmiş ve bol bool fotoğraflar ile sizleri oraları gezdirmiştim... :)

Gündüz vakti tıp ki doğa harikası olan bu şehir; ya akşam üstü nasıl bir yerdi acaba?... Bu sorunun cevabını almak için Ürgüp'ün bir başka doğa harikası olan ve turistlerin uğrak noktası olan Temenni tepesine çıktık...

Temenni tepesi Ürgüp'ün merkezinde ve hemen hemen Ürgüp'ün her tarafından görülebilen kaya yapılı bir tepedir...

ÜRGÜP TEMENNİ TEPESİ

Tepeye çıkarken biraz yorulduk, ama çıkınca bu eşsiz manzarayı görünce yorgunluğumuzu unuttuk :) gerçekten de harika bir yerdi. Doğa harikası olan bu şehirin, akşamları her otel vede evlerden yükselen ışıklar ile sanki bir masaldan fışkırmış gibiydi.. :)

ÜRGÜP TEMENNİ TEPESİ

Tepede Kılıçarslan'ın türbesi var...  Tepedeki eşsiz manzarayı izlemeye bir ara verip o türbeye de girip bir Fatiha okumayı da unutmayın..

ÜRGÜP TEMENNİ TEPESİ

Ayrıca tepede Temenni tepesi için bir hatıra fotoğrafı çektireceğiniz yerde var..

ÜRGÜP TEMENNİ TEPESİ

Oradan hatıra fotoğrafınızı da çekindikten sonra. Tepenin üzerinde olan kafeteryadan bir tane kumda kahve içmeyi unutmayın. Yorgunluğunuzu alır.. :)

ÜRGÜP TEMENNİ TEPESİ

Manzara gerçekten de çok güzel özellikle oradaki dürbün ile etrafını izlediğinde Ürgüp'ü karış karış gezmiş gibi her yerini görebiliyorsun. Bence o şehir merkezindeki beton arma binalar o şehre gölge katıyor. O şehir tamamen kaya tipi evler vede peri bacaları ile kaplı olmalı...

Tepenin çıkış-inişinde yine her tarihi yerlerde olduğu gibi turistlere hitaben açılmış olan hediyelik dükkanlar var. Oradan yine isterseniz kendiniz vede sevdikleriniz için hatıra maksatlı Ürgüp'ü andıran hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Üstelik ücretleri de diğer yerlerdeki hediyelik eşyalara göre oldukça hesaplı.

Biz Ürgüp Temenni tepesini de doya doya gezip hatıralarımıza ekledik. Darısı gitmek vede görmek isteyenlerin üzerine olsun der ve ben kaçarım.

Haaa  bu arada daha bitmedi... Ürgüp de daha doğrusu Kapadokya da gezilecek vede görülecek yer daha çook var :) devamı gelecek beklemede kalın...

Hoşça kalın.

7 Ekim 2014 Salı

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ (Kapadokya gezisi 10. kısım)

Merhabalar sevgili okurlar, bugün sizlere bayram postu hazırlamayacağım bayram günleri facebook sayfamda da paylaştığım üzere 1. gün kurban kesimi vede etler ile uğraştık... 2. günü ise akraba ziyaretleri kurban kesmeyenlere etler dağıtma şeklinde geçti... 3. günü ise evde takıldık çocukların biriken ev ödevlerini yaptırma, çamaşırlıkta biriken çamaşırları yıkamak daha sonrada tek tek ütülemek, akşam ise mısır vede çay eşliğinde film izlemek ile geçirdik....

Ben size bugün Kapadokya gezisinden daha önceden burada paylaştığım derinkuyu yer altı şehrinden sonra şimdide kaymaklı yer altı şehrini gezdireceğim... Benim ile birlikte kaymaklı yer altı şehrini gezmek isteyen varsa takılsın peşime :)


Kaymaklı Yeraltı Şehri Nevşehir'e 20 kilometre uzaklıktadır. Ihlara yolu üzerindedir. Normalde 8 katlı ve 5000 kişinin yaşayabileceği büyüklükte olan Kaymaklı Yeraltı Şehri'nin 4 katı geziye açıktır. Geziye açık en derin noktası yerin 20 metre altındadır. Yeraltı şehrine doğru giden yolun etrafına hediyelik eşyalar satan yerler yapılmış. Orada bir sürü insanlar hediyelik eşyalar satmakta...

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ

Kapıdaki görevliye Müze Kartımızı göstererek bu kapıdan yeraltı şehrine iniyoruz. Yeraltı şehirlerinde ziyaretçilerin yollarını kaybetmemesi için gezi yolları oklarla işaretlenmiş. İnişte kırmızı okları, çıkışta ise mavi okları takip etmemiz gerekiyor. Bu işaretleme sistemi kalabalık grupların rahatça gezebilmesi açısından da önemlidir. Geçiş için kullanılan tüneller dardır ve bir kişinin hafif eğilerek geçebileceği yüksekliktedir. Yanlışlıkla gelişte kullanılan bir tünele girerseniz tünelin ortasında başka kişilerle karşılaşıp zor durumda kalabilirsiniz.

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ

Kaymaklı yeraltı şehri bir ana havalandırma bacasının etrafında kurulmuştur. Havalandırma sistemi o kadar başarılıdır ki dördüncü katta bile hava ile ilgili hiç bir problem hissetmezsiniz. Buranın ilk katı hayvan barınağı olarak kullanılmış. Hayvanların uzun barınma dönemlerinde taze gıda temin edebilme açısından önemi büyüktür. Hayvanları alt katlara indirmek zor olduğu için yeraltı şehirlerinin ilk katları genellikle hayvan barınağı olarak kullanılır. Kaymaklı Yeraltı Şehri 1960'lı yıllarda temizlenip geziye açılana kadar çevredeki evler bu birinci kata tüneller açarak kiler olarak kullanılmışlar. Bu nedenle çevrede ev sayısı fazla.

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ


Yeraltı şehirlerini gezmek gerçek anlamda bir keşiftir ve bölümlerinin ne amaçla kullanıldığı hakkında fikirler yürüterek neyin ne olarak kullanıldığının tahmin edilmeye çalışılması büyük zevktir. Bu nedenle elimden geldiğince fotoğraflarını koyduğum bölümler hakkında fikir vermemeye ve sizin gezi zevkinizi azaltmamaya çalışıyorum. Gezerken ortamı daha iyi canlandırabilmeniz için bazı bölümlerin girişlerinde tabelalarla ne için kullanıldığı açıklanmış. İkinci kata geçiş yapılan bu bölümde yine farklı amaçlar için kullanılan odalar bulunmakta.

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ

Binlerce kişinin saklandığı bu şehirlerin askerler tarafından sıkça ziyaret edildiği bir gerçek. Şehrin çeşitli yerlerinde labirentler, çıkışı olmayan tüneller veya tuzak olarak kullanılan bölümler var. Eğer bunların hiçbiri fayda etmezse kaçış için kullanılan gizli geçitler de bulunuyor. Hatta burada Derinkuyu Yeraltı Şehrine bağlanan 10 kilometre kadar uzunluğunda bir tünel olduğu da söylenir ki düşünüldüğünde bu önemli bir gereksinimdir. Savunma o kadar önemlidir ki o günün koşullarında zehirlenmelere karşı bile tedbirler alınmış.

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ


Üçüncü kat diğer katlara göre daha geniş ve ferah bir kat. Bu kat genel olarak erzak deposu olarak kullanılıyor. Çevrede şarap, buğday ve un saklamak için birçok bölüm buluyor. Ayrıca bu katta şırahane adını verdiğimiz şarap yapım yerleri ve mutfak da bulunuyor.

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ


Dördüncü kata geçiş için bu dar tünel kullanılıyor. Bu tünel ancak eğilerek geçilebilecek yükseklikte. Sanırım yine savunma amaçlı olarak geleni zayıflatmak için dar tasarlanmış. Hem kalabalık hem de saldıracak şekilde gelmek mümkün değil. Yine erzak deposu olarak kullanılan bu katta genel kullanıma sahip bir mutfak ve tandır olarak kullanılan yerler de bulunuyor.

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ

Mavi okları takip ederek bu gizemli yeraltı şehrinde yaptığımız gezimizi tamamlıyoruz. Kaymaklı Yeraltı Şehri hem farklı yapısı hem de gezme kolaylığı açısından sevdiğim ve özellikle gidilmesini tavsiye ettiğim yeraltı şehridir.

Her ne kadar havalandırması mükemmel olsa da insan yine de dışarı çıktığında tuhaf bir ferahlık ve mutluluk hissediyor. Kapadokya gerçekten müthiş güzelliklere dolu bir yer...

Hoşça kalın.